TÜRKİYE'NİN köyleri sessizleşiyor, tarlalar boş kalıyor ve ahırlar giderek daha az hayvan sesi duyuyor. Bu sessizlik, aslında Türkiye'nin geleceği için çalan bir alarmın sesi. Son 25 yılda köy nüfusunun yüzde 50 oranında azalması, tarım ve hayvancılıkla uğraşan nüfusun yaş ortalamasının 60'ları bulması, ülkemizin gıda güvenliğinin ne denli büyük bir tehlike altında olduğunu gözler önüne seriyor. Bu durum, yalnızca ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal bir kırılma. Gençler, ata toprağını ve geleneksel meslekleri bırakıp şehirlere akın ediyor.
Peki neden? Çünkü köyler, artık onlara cazip bir yaşam sunmuyor. Teknolojinin ve sosyal medyanın sunduğu imkanlara bir tık uzaklıkta olan gençler için, köylerin rutin ve sosyal yaşamdan uzak hayatı çekici değil.
Tarlada ter dökmek, hayvanlarla uğraşmak yerine, daha kolay, daha modern ve daha sosyal bir hayat arayışındalar.
Büyükşehir yasasıyla statüsünü kaybeden ve mahalleye dönüşen köylerde ise durum daha da vahim. Şehir merkezlerine yakın olan bu köyler, rantın ve hobi bahçeciliğinin kurbanı oluyor. Verimli tarım arazileri, betona ve lüks villa bahçelerine dönüşüyor.
Bu durum, ekilebilir alanları daraltarak tarımsal üretimi daha da zorlaştırıyor. Tarım Bakanlığı’nın optimist verilerine rağmen, ülkeye gelen turist ve sığınmacı sayısıyla birlikte kişi başına düşen üretimin istatistikleri, tablonun ne kadar vahim olduğunu ortaya koyuyor.
Peki, bu gidişatı tersine çevirmek mümkün mü?
Evet, ama acil ve köklü çözümlerle. İlk olarak, üreticilerin desteklenmesi gerekiyor. Gençleri köye geri döndürecek ve onları bu topraklarda tutacak teşvikler, krediler ve sosyal güvenceler sunulmalı. Tarımı kârlı ve prestijli bir meslek haline getirmek zorundayız.
İkinci olarak, köylere sosyal yatırımlar yapılmalı.
Sadece yol, su ve elektrik değil, aynı zamanda spor sahaları, gençlik merkezleri, kütüphaneler ve internet erişimi gibi sosyal donatılarla köyler yaşanabilir hale getirilmelidir.
Köy hayatının sıkıcı ve izole algısını kırmak için festivaller, kültürel etkinlikler ve turizm projeleri geliştirilebilir.
Unutmamalıyız ki, bir ülkenin gerçek gücü, tanklarından ve toplarından değil, kendi halkını besleyebilme yeteneğinden gelir.
Kendi gıdasını üretemeyen bir ülke, dışa bağımlı ve savunmasızdır. Türkiye'nin tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlılığını en aza indirmek için bu alarm sesini duymalı ve harekete geçmeliyiz.
Aksi halde, sadece köylerimizi değil, gıda güvenliğimizi ve bağımsızlığımızı da kaybederiz.
Esen kalın...