Gelsen ne olur gelmesen…

GEÇENLERDE, Türkiye İnovasyon Haftası etkinliğinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya'nın Türk mallarına ambargo uygulaması karşısında, 'Türkiye sizin bu, velev ki bir milyar dolar ithalatınız olsun, bunlarla yıkılacak bir...

GEÇENLERDE

, Türkiye İnovasyon Haftası etkinliğinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’nın Türk mallarına ambargo uygulaması karşısında, “Türkiye sizin bu, velev ki bir milyar dolar ithalatınız olsun, bunlarla yıkılacak bir ülke değildir. Satın alsan ne olur, almasan ne olur?” dedi… İçinde turizm yapılan bir şehir yaşayanı olarak da ben bu sözleri, “Gelsen ne olur, gelmesen ne olur!” şeklinde, onun izni olmadan yorumladım…

Kaderin bir cilvesi olsa gerek, aynı saatlerde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, dosta düşmana Alanya’daki Rus vatandaşlarla ne denli sıkı fıkı bir ilişkide olduğumuzu gösterir bir buluşma gerçekleştirmekteydi. Çavuşoğlu toplantısı sırasındaki açıklamalarında, Ruslarla sadece dost olmadığımızı aynı zamanda ticari ortaklık ilişkisi içinde de olduğumuzu söylemekteydi. “Dostum” diye nitelediği Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ile olumlu bir havada, tüm konuları medeni şekilde konuştuklarını belirtti…

Ulusal bayramlarımızı artık gizli saklı anmaya alışan bizler, yine hafta sonunda Finlandiya’nın kurtuluşunu, aynı mayıs ayında Norveçlilerinkinde yaptığımız gibi ala ve vala ile, neredeyse devlet töreniyle kutladık. Finlandiya kurtuluş günü şenlikleri(!) aslında şehrimizdeki yerleşik yabancıların ne denli huzurlu ve güvenli bir ortamda yaşamakta olduklarını anlatmaya da yaramaktaydı… Çarşamba akşamı da bir büyük yemek organizasyonu ile Alanya’nın yine çok kültürlüğüne ve onu oluşturanların barış içinde, karşılıklı bir alışverişle yaşadığına vurgu yapıldı; dünyaya mesaj yollandı…

Acaba öyle mi?

1- Turizmin Alanya için yadsınmaz önemi şehrin tüm yaşayanları tarafından aynı oranda kabul görüyor mu? Önümde ilk şehit edilen polisimizin cenazesi sonrasında sosyal medyada yazıp çizilen mesajlar duruyor; daha çok taze… Orada, Alanya’ya gelen yabancı kadınlara “o..pu” diyen genç hanım; “olmaz olasıca turizm” diyen genç adam; yangına körükle giden gazeteci, siyasetçi, dernekçi ve hatta turizmcinin mesajları daha yerli yerinde duruyor. Otoritenin bugünlerdeki, Alanya’nın yaşanabilir, konuk alabilir bir yer olduğunu kanıtlama çabalarına ne denli destek veriyor bu arkadaşlar?

2- Alanya gerçekten çok kültürlülüğün nimetlerinden yararlanabiliyor mu? Alanyalı ile, sosyal sınıf çatışması yaşamadığı ya da iş ve mesleğinde rakip olmadığı için kabul gördüğüne inandığım yerleşik yabancılar, şehir halkı ne denli bir kültür alışverişi içinde yaşamaktadır? Gerçekten bu Alanya’nın bir zenginliği midir? Yoksa, emlak zenginliğini hedef alan birileri mi bu ilişkinin önderliğini kendi çıkarları için sürdürmektedir?

3- Her ne kadar devlet “iyi polis kötü polis” rolünü üst düzeyde paylaşmış ve ortamına göre mesajlarını çeşitlendirebiliyorsa da, Alanya toplantıları ve buradan giden mesajlar önemlidir. Ama hangi profesyonel aracılarla, doğru medya ile amaçlanan hedefe yol alınmaktadır? “Duy sesimizi Putin!” yollu yerel haykırışlar kaç metre yol alır?

4- Rusya’nın (da!) demokratik bir ülke olmadığı, liderin mutlak isteği doğrultusunda en azından bu yıl şehrimize Rus konuk gelmeyeceği anlaşılmışken, onları ne çok sevdiğimizi abartılı anlatma derdi yerine, artık her anlamda ilişki kurmak zorunda olduğumuz Batı Avrupa insanını kazanma yönündeki çabalara yoğunlaşmaya ne dersiniz?

Ve de son olarak, birisi, “Gelsen ne olur gelmezsen?” derse, nasıl bir yanıt ve tepki vereceğinizi biliyor musunuz?