ERDOĞAN
Başbakan iken, dini ritüellere ve din temelli söylemlere fazla yer verdiğinden söz edip şikayet ediyorduk.Yeni Başbakan Davutoğlu, öyle bir söylem zenginliği içine girdi ki, ilahiyatçılara ya da tarikat ehli din adamlarına taş çıkartacak bir üslup kullanarak, bu konuda Erdoğan’ı aratır hale geldi!Türkiye’nin laik bir ülke olduğundan söz ederek, “Laiklik elden gidiyor” diye ortalığı ayağa kaldırmaya kalkanlara gülüyorum.Laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı olur mu?Diyanet İşleri Başkanlığının kadro sayısı ve de bütçesinin üç-beş bakanlığın bütçesinden bile fazla olduğunu bile bile, “Türkiye laiktir, laik kalacak” diye slogan atmanın bir anlamı olabilir mi?Takunyalı denen rahmetli Özal, ibadetini böyle törensel hale getirmez, namaz kılıp kılmadığını çoğumuz bilmezdi.Sayın Erdoğan’la Sayın Davutoğlu’nun Cuma namazlarını bırakın, nerdeyse vakit namazları törensel hale dönüştürülerek teşhir edilir hale geldi.Atalarımız ne demiş.“İbadet de gizli kabahat de gizli.”Televizyon kanalları, Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ın namaz vakitlerini camide eda etmelerini haber yapma konusunda birbirleriyle yarışıyorlar.Bir devlet adamının ibadet yapıp yapmaması kimi ilgilendirir ve de kime faydası ya da zararı olabilir ki?Olaya bu açıdan baktığımızda, bizim de bu konu hakkında, lehte ya da aleyhte bir değerlendirme içine girmememiz gerekir gibi gözükse de, İslami kavramları kullanan terör örgütlerinin bu kadar yaygınlaştığı hatta acımasızlaşarak insanlıktan çıktıkları bir süreçte, devlet adamlarımızın dini söylemlere ağırlık vermeleri ister istemez insanı ürkütüyor.İslam’ın en azından batı toplumlarında neredeyse terörle özdeşleşir hale gelmesi, Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde İslami kavramları kullanan terör örgütlerinin boy göstermesi ve bu tür örgütlerin insanlık dışı davranışları yüzünden dünyada “İslamofobi” anlayışının giderek yaygınlaşmasına neden olmakta.İşin çok daha ürkütücü yanı ise, Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın, batının soğuk baktığı hatta terör örgütü listesine aldıkları Hamas, Hizbullah ve Müslüman Kardeşler hareketlerine dönük tavırları ve de yaklaşımları, bırakın batıyı bizi bile ciddi endişelere sevk etmekte!Rahmetli Özal sonrasında ANAP’ın hızla erozyona uğraması ve fetret dönemini andıran koalisyonların ülkeyi krizden krize sürüklemesi, toplum olarak bizi canımızdan bezdirmişti.AK Parti’nin girdiği ilk seçimde tek başına iktidara gelmesi, ülke ekonomisinin hızla iyiye gitmesi, ciddi yatırımlara imza atılması sayesinde AK Parti 12 yılı aşkın bir süredir tek başına iktidarını sürdürmekte ve siyasi istikrar sayesinde de ülke önemli ölçüde gelişip kalkınıyor.Böylesine önemli başarılara imza atmış bir iktidarın, türban, İmam Hatip ve sürekli dini referans alan yaklaşımlar içine girmesi düşündürücü.AK Parti’nin bunca yıl iktidarda kalmasına, bir sürü başarısına karşın, en az o kadar da belli olumsuzluklara imza atmasına rağmen, sürekli seçim kazanması, AK Parti’nin başarısından çok, muhalefet partilerinin başarısızlığıyla da ilgili olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz.