DEĞERLİ
okurlar.
Aslında.
Geleceğimden değil.
Gelecek kuşaklarımız için kaygılıyım.
Biz zaten, ha bu gün, ha yarın son durakta ineceğiz!
Çocuklarımızın ve torunlarımızın gelecekte nasıl bir toplumla karşı karşıya kalacağını merak ediyorum.
İnşallah benim kaygılarım boşa çıkar da, onlar çok daha güzellikler içinde hayatlarını sürdürürler.
Belki klasik bir eleştiri olacak.
Ülkemiz yol geçen hanına döndü.
Kuzeyden, güneyden, batıdan, doğudan ipini koparan ülkemize tünemeye başladı.
Herkes herkesi potansiyel suçlu gibi görüyor.
Cadde ve sokaklarda, mahallede güler yüzlü, sevecen bir insanla karşılaşmak imkansız gibi bir şey!
Herkesin suratı bir karış.
Gençlik mi?
Sormayın gitsin.
Çoğu, kendini kanıtlamanın en kolay yolu olarak, serseriliğe yelken açmış.
Hangi serseriliklerini yazayım ki?
Birsürü saçmalık, ahlaksızlık, saygısızlıkla birlikte, toplumu rahatsız etmek için ellerinden ne geliyorsa onu yapmakla meşguller.
Yiğitliği, efelenme, dayılanma ve posta atma olarak görüyorlar.
Gençliğimizi geleceğimizin mimarları olarak görüp, onlarla iftihar etmemiz gerekirken, bugünkü gençlik yüzünden, geleceğimizden endişe eder olduk.
Suçlu sadece gençlik mi?
Sanmıyorum.
Gençliği bu şekilde yetiştiren biz dinazorlarız.
Tabii ki bir genelleme yapmamız mümkün değil.
Ne gençler var ki, hayranlıkla onları izliyor ve de onlarla biraz olsun teselli buluyoruz.
Bizim gibi dinazorlara gelince.
Bizim de içimizde çok güzel ve hayırlı evlat yetiştirenler var.
Yani.
Rahmetli Türkeş’in dediği gibi:
“Kemiyet önemli değil, önemli olan keyfiyettir.”
Kuru kalabalıklarla, boş beyinlerle dolu milyonlar yerine, aklı başında, bilgili, binlerin bu ülkeye ve bu ülke insanına çok daha yararlı olacağı bir gerçek.
Kılıç kalkan dönemi bitti.
Bir ülkenin savaş gücü, teknolojide ulaştığı noktaya bağlı.
Esip gürleme, ona buna efelenip posta atmakla, bir ülkenin güçlü olduğunu sanmak kadar tehlikeli bir şey olamaz!