Ben ayı güllerimle uğraşıp o yükseklerden birde denizi seyrederken Sülo söyleniyordu. Vakti gocattık. Şu sıralarda Gocaalıç gözleğini kontrol etmeliydik. Hadi dedim sen kontrol et. Nasıl olsa Duvar Çukuru’nda toplanacağız. Sülo benden ayrıldı aşağılara saplara sarktı. Bende toparlanıp yavaş yavaş Duvar Çukuru’nu buldum. Duvar Çukuru’na gelince Kerim ile Mehmet torbalarını başaltı yapmışlar istirahat ediyorlardı. Hacı da duvar Çukuru düzlüğünde bir şeyler arıyordu. Ne aradığını sorduğumda çiğdemleri aradığını söyledi. Ne yapacaksın çiğdemi diye sorunca çocuklar çiğdem soğanının kebabının tadına bir baksınlar istiyorum cevabını verdi. Bende torbamı başaltı yapmak üzereydim Hacı seslendi. Baba buraya kadar bir gel. Bana güzel bir şey gösterecek umuduyla Hacı’nın yanına koştum. Birde ne göreyim. O güne kadar görmediğim büyüklükte bir engerek yılanı. Bunu dedi istersen çocuklara göstermeyelim. Olur mu dedim. Onları doğaya niye çıkarıyoruz. Onlarda görsün bu yükseklikte bu tehlikenin olabileceğini onlarda bilsin. Hacı’nın taşla öldürdüğü engereği alıp çocukların yanına taşıdık. Onlarada gösterdikten sonra attık. Hacı Sülo’yu bile b eklemeden ateşi yaktı. Çaydan sonra saplarından ördüğü çiğdemleri bir çubuğa yine sağlarından geçirdi. Çevire çevire çiğdem soğanlarını pişirdi. Kerim’le Mehmet’e belki hayatınız boyunca ihtiyaç duymazsınız ama bilin ve tadına bakın istedim dedi. Aç kalırsanız bu mevsimde çiğdem soğanıyla doyunabilirsiniz. Çocuklar yılanı kastederek sen eti atıp bize soğanı yediriyorsun dediler. Hacı kendine has esprili tavrıyla isterseniz onu da et sucuğu gibi pişirebilirim. Lezzetli olduğunu da söylerler. Bizi bir görende yok. Biz söylemezsek bizim yılan yediğimizi kimse bilemez. Sinekli çorbayı içtik ölmedik, herhalde yılandan da ölmeyiz diyince hep beraber gülüştük. Bu arada Sülo’da aşağılardan çıkıp geldi. Orada akşamüstüne kadar vakit geçirdik. Akşamüstü yine iki koldan daha yukarılara Sütlükyalımı’nın üstüne yürüdük. Dağın içinden Sütlük yalımına tünemeye tekeler inerse vurmayı düşünüyorduk. Sülo’ya karla kaplı bir boğazdan geçerken Hacı’nın öldürdüğü yılanın aynısını bu sefer karın başladığı yerde gördük. Onu da öldürdük. Hatta Sülo acaba karın eridiği yerde sulanıyor muydu, öldürmese miydik diye hayıflandı ama öldürmüştük bir kere. Tam zirvede bekimizi yaptık. Fakat ne gelen oldu ne giden. Bu arada dağın üstüne yoğun bir sis oturdu.
DEVAM EDECEK