Yemekten sonra bu açık havada geceleyelim fikri yine Plumbe’den çıktı. Ama o gece grubun Alanya’da olması gerekiyordu. Gladbeck’ten gelen grupla beraber olmamız lazımdı. Bir de Plumbe’nin eşi onu merak ederdi. O yinede bize benim için önemli değil. Siz isterseniz her şey herkes bekleyebilir. Burada geceleyebiliriz diyip sanki bize bir doğa adamı olduğunu kanıtlıyordu. O mevsimde Çökele’nin gecesi de bir başka olurdu biliyorum. Eşimle bu mevsimlerde birkaç defa gecelemiştik Çökele’de. Mehtap doğduğu zaman doğudaki duvar gibi duran dağ Çökele düzlüğünü mehtabın aydınlatmasına yavaş yavaş müsaade ederdi. Ay tamamen yükselince de yıldızlarında yardımıyla sanki gündüz gibi aydınlanırdı o düzlük. Sık sık yıldız kaymaları birde hafif hafif esen gece esintisi binbir çeşit aromayı gecenin sessizliğinde yaymaya başlayınca insan ister istemez karmakarışık duygulara sürüklenir, hayal alemine dalardı. Plumbe bir doğa adamı olarak bunları tahmin etmişti. Haklıydı ama Çökele’de geceleyemedik. Oradan Gökbel’e geçtik. Gökbel’den Gören’e geçerken Soğuk Muhar’da bir mola verip çaylarımızı içtik. Gören, Taşatan, Gedevet Yaylası ve akşama Alanya’daydık. Plumbe’yle güçlenen dostluğumuz onun çalıştığı hastanede av tutkunu arkadaşları arasında hemen duyulup yayılmıştı. Kardeş şehir Alanya’da yaşayan bir eczacı dost, dostlarının avlanabilmesi için her türlü imkanı sunuyor deniyordu Gladbeck’te. Bende hak ettiğim sıfata gölge düşürmemek için elimden geleni yapıyordum. Aynı hastaneden genel cerrah bir çift Plumbe’den sonra Alanya’ya geldi. Onları da benim eve davet edip kullanacakları tüfeği seçmelerini istedik. Kadın mavzer S56’yı, erkekte Remington’u seçmişti. Aynı grup onları alıp önce dim Öteköy’e domuz avına götürdük. Oradaki organizasyonu yine Hacı’yla Sülo yaptılar. Hacı birde tazecik kekikli gözleme yaptırıp buluşma noktamıza bakır sinilerde ayranla beraber taşıtmıştı. Her yerde gözleme yapılır ama gözleme yapılan un kepekli olursa malzemesine mevsiminde taze çöğre yaprakları, diğer mevsimlerde de az miktarda kekik konulursa gözleme bir başka olur. Misafirlerimiz çok hoşlanmışlardı Hacı’nın yaptığı ikramlardan. Öteköy’de şans erkek misafirimize gülmüş, domuz onun bekisinin önünden geçmişti. Fakat o attığı beş mermiyle havayı dövmüş, domuzu vuramamıştı ama dert değildi. Dostumuz avı, avın sürprizlerini biliyordu. Oda ilkeli bir avcıydı. Benim kurşunları domuza güle güle dedi. Domuz da bana kalçasını sallayarak cilveli bir fahişe gibi Allahasmarladık dedi diyip gülüyordu.
DEVAM EDECEK