Ankara’dan Yalçın Önyörü yardımıyla 30.06 çaplı bir de Brownik almıştım. Serdar Köseoğlu’nun ısrarına dayanamayıp ona devrettiğim bu tüfekten sonra özellikle 1990’ı takip eden yıllarda eğer silah sahibi olmanız için yasal bir sakınca yoksa her türlü yivli av tüfeğine, her türlü hafif tabancaya ve mermilerine sahip olabiliyordunuz. Önceleri MKE bunları toptan ithal ediyor, satış reyonlarında sergiliyor, iskan ettiği valilikten silah sahibi olmasında bir sakınca yoktur belgesini götüren her vatandaşa da bedeli mukabilinde satıyordu. Daha sonraki yıllarda bazı malları elden çıkarmadığından talep sahiplerinin isteğine göre onarlı gruplar halinde ithal edip satmaya başladı. Mermileri de ihale açıp en ucuz teklifi veren firmadan almayı tercih etti. Onun için MKE’nin satış reyonlarında hiçbir zaman ilk yıllardaki zenginlik ve özellikle mermide kalite yaşanmadı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup silaha ilgi duyan herkes geçmişteki yokluklardan intikam alır gibi silahlanma yarışına girmişti. Sonradan birçok sivil toplum örgütlerinin başkanlarına ve üyelerine, muhtarlara da silah taşıma belgesi verilince bu topyekun bir çılgınlığa dönecek, böylece ülke küresel silah sanayine verimli bir pazar olacaktı. Olaya serbest ekonomi penceresinden bakılınca da ihtiyaç duyulan her mal bulunabildiği için herkes memnundu. Hala da öyledir. Nasıl memnun olunmasın sanayici malını satıyor, kar ediyordu. MKE aracı oluyor kar ediyor, devlet ağır vergiler alıyor, gelir idaresi kar ediyordu. Devletin silahtan ne menfaati olabilir diye düşünenlere şu kadarını belirtmekte fayda görüyorum. Ben silah taşımaya başladığımda beş yıllık harç pulu sadece bin liraydı. Meskende veya işyerinde bulundurma belgeleri de süresizdi. Şimdi bulundurma belgeleri de beş yılda bir yenileniyor ve yedi yüz elli bin lira. Taşıma belgesinin de beş yıllık harcı iki bin beş yüz lira. Bu kadarı sizlere bir fikir verir kanısındayım. Silah tutkunu her vatandaş gibi bende küresel silah sanayine karşı üstüme düşen görevi yerine getirmeliydim. Öylede yaptım. Önce Metin Atalay için Ankara yollarını tuttuk. Ona bir Saurer 30.06 aldık. Benim kullanacak tüfeğim vardı. Alacağım tüfek çok lüks olmalıydı. Kendi kendimi ikna etmemde kolay oldu. Avdan tüfekten başka bir tutkum mu vardı. Niye kazanıyordum. Zevkime harcamadan kazanmanın ne anlamı olabilirdi. 68 kuşağının felsefesi geride kalmıştı. İleriye bakmak gerekirdi. Hem tek başına ben bunlara karşı koyabilir miydim? Eşimle girdiğim bazı polemiklerde eşim istediğin yerde karşı koyabiliyorsun. Bakkalı, manavı, balıkçıyı büyük alışveriş merkezlerine tercih ediyorsun ama söz konusu silah olunca karşı koyamıyorsun diyip gülüyordu. Doğru söze ne denirdi. Silaha karşı zaafım vardı gereğini yapmalıydım. MKE’nin satış reyonuna girdim. O tarihe kadar ithal edilen en kaliteli, en kıymetli tüfeği istedim. Henüz bilgisayar yaygın olmadığından satış elemanı listeleri şöyle bir gözden geçirdi ve bana 30.06 çaplı Mauser s56 serisindeki tüfeği getirdi. Tüfeğin dipçik ve kundak kısmı koyu kök cevizden spor yarım kundak çok hafif bir tüfek. Mekanizma kısmı hareketliydi. Tetik ağırlığını sanayici çift tetikle çözmüştü.
DEVAM EDECEK