Sabah erken kalkınca havanın hafif kapandığını gördük sevindik. Biraz daha sağlayıp Derliktaş Gözleği’ne geldik. Deliktaş Gözleği oldukça rahat ve geniş bir gözlektir. Bir insanın rahat girebileceği bir deliği taşıyan taşın üstünde olduğunda ata avcılar bu gözeğe Deliktaş Gözleği adını uygun bulmuşlar. Orada dürbün çekerken birden benim dürbüne bir teke girdi. Önce hayal gördüğümü sandım. Teke bir piynar ağacının başında yemleniyordu. Dikkatle bakınca teke olduğuna emin oldum Hacı’ya da gösterdim. Teke bizden çok uzaklardaydı ama uğraşmaya değerdi. Tam yaşını tayin edemedik fakat dokuzdan yukarı olduğu belliydi. Haydi dedim Hacı’ya. Deliktaş’tan Suyun Çatına indik. Orası da çok güzel bir avlıktır. İki dağın birleştiği yere dev bir cami kubbesi oturmuş gibidir ve kubbenin altından Dimçayı’nın kollarından biri ürperten sesiyle çıkar. Suyunçatı’na inince neredeyse mesafeyi yarılamıştık. Dürbünlerimizle tekrar kontrol ettiğimiz tekemizde karnını doyurmuş, yemlendiği piynarın üstündeki sayın ortasına yatmıştı. Suyunçatı’ndan sağa geçtik. Sarıbayır’ı aşıp Karasay’a ulaşabilirsek tekeye tüfek atabileceğimizi düşünüyorduk. Karasay’a gelince baktık ki bizim teke yerinde yok. Çok geçmeden bir sesler duyduk. Sesin geldiği tarafı dürbünle arayınca iki genç avcının yukarılara doğru çıktığını gördük. Onlar bizim tekeden ve bizden haberdar değillerdi ev bizim o dokuzun üstünde yaşı olan canım tekemizi kaçırmışlardı. Yapacak bir şey yoktu. Olan olmuştu, akşamda yakındı. Hacı, Baba dei bu çocuklar şimdi Sarıbayır’daki küçük ine çıkacaklar. Bizde oraya çıkıp geceleyelim diyeceğim ama içimden gelmiyor. İster misin dönelim. Hacı dedim ısrara gerek yok. Bugün üç günü doldurduk. Biri çok büyük iki teke gördük. Eğer bir bir nasip ayrılmış olsaydı şimdi bunun birine sahip olurduk. Madem içinden öyle geliyor hadi dönelim. Oradan çaya indiğimizde vakit akşamı geçmişti.
DEVAM EDECEK