Geçmişin izi (321)

Ortalıkta hızlı aydınlanıyordu. Bilindiği gibi güneş ve ay hem doğarken hem batarken aceleci davranırlar. Hareketleri insanlara çok hızlıymış gibi gelir. Bir de ne görelim. Bizim dokuz yaşını geride bırakmış teke önümüzde ön ve arka...

Ortalıkta hızlı aydınlanıyordu. Bilindiği gibi güneş ve ay hem doğarken hem batarken aceleci davranırlar. Hareketleri insanlara çok hızlıymış gibi gelir. Bir de ne görelim. Bizim dokuz yaşını geride bırakmış teke önümüzde ön ve arka ayakları birbirine karışmış vaziyette yatıyor. Karanlıkta benim tam kılıç gördüğüm teke biraz sağ ön durmuş. Attığım kurşun sağ küreğin arkasından girip karaciğeri bile deldikten sonra sol kalçadan çıkmış ama hiçbir yerde kemiğe rastlamadığı için kurşun fazla tahribat yapmamış. Tekede çok güçlü olduğundan neredeyse yetmiş metre iniş aşağı yara inmiş, yardan yukarıda elli metre yokuş yukarı çıkmış. Ve son nefesini verip aşağı yuvarlanmış. Duyduğumuz gürültü onun yuvarlanırken çıkardığı sesmiş. En son indiği yerde ayakları birbirine karışacak kadar gövde ayakların üstüne yığılmış kalmıştı. Endişelerimiz sona ermişti tekemize kavuşmuştuk. Hacı’yla İsmet tekeyi kesip temizlediler. Bende ateşi yakıp, çay suyunu koyup, şişleri hazırladım. Sabah kahvaltımızı ciğer kebabıyla yaparken gapızın yukarısından bize doğru esen sabah yeli mevsimin bütün aromatik kokularını bize taşıyor, bizden sonrada o kukulara pişmiş et kokusunu karıştırıyordu. Kahvaltıdan sonra Hacı keyifle sigaraları sardı. Ciğerlerimiz üşümemişti ama Hacı’nın sigaralarını keyifle tüttürdük. Oradan kalkıp Güver uçurumunu İsmet’e bıraktık. Antalya Orman İşletme Müdürlüğü veznesine vurduğumuz avın bedelini ödemek için saptığımızda daha saat dokuza gelmemiş, vezne açılmamıştı. Bu tekenin boynuz açıklığı çok ideal değildi. Hatta ense kökünden birbirine deyip biri öbürünün ucunu kırmıştı. Fakat postu çok güzeldi. Daha gezgine bile çıkmadığından tüyleri çok uzun ve parlaktı. Kolanı, kuskunu çok güzeldi. Alanya’ya döndüğümüzde Hacı’yla itinayla soyduğumuz postu daha ileriki yıllarda bahsedeceğim Doğa Taksidermi’ne tahnit ettirdim. Şimdi av müzemdeki iki büyük teke tahnitinin birini oluşturmaktadır ve müzemi gören avcıların beğenisini almaktadır. Bana da onlara baktıkça o yıllara selam olsun demek düşmektedir. Antalya’dan döndükten sonra hemen bir Kuşyuvası yapalım istedik. Benim emektar yine tamirde olduğundan Ahmet Güven’in reno 9’u bize hizmet veriyordu. Sülo’yu Değirmenönü’nden, Hacı’yı da beklemeden alıp arabamızı Sapak Hanı’nın arakasındaki çamın dibine bıraktık. Sapak Hanı Kuşyuvası yolu üzerinde nice göçlere yataklık yapmış bir handır. Hanın oldukça genişçe bir düzlükte yer alması göçlerde önemini arttırmıştır. Kalabalık göçlerin hayvanları bu düzlükte kendilerine rahat yer bulmuşlardır. Develer rahat çökmüş, kalkmış, yüklü hayvanların yükleri rahat çözülmüş ve hayvanların yükleri rahat sarılmıştır. Fakat ulaşım motorlu taşıtlarla yapılmaya başlayınca bu ve bunun gibi bir çok han önemini yitirmiştir. Onun içinde insanlar bu gibi yapıları yalnızlığa terk etmişlerdir. Şimdi sapak düzlüğüne baharda ve sonbaharda arıcılar kovanlarını koymaktadır.
DEVAM EDECEK