Önümüze geçip yol göstermesiyle bizde içeri girdik. Evin merdiveni sanki avlu gibi duran büyük kapının içindeydi. Bizi karşılayan keskin samra kokusu evin gedeyinde büyükbaş hayvanların yaşadığının işaretiydi. Ahşap merdivenden çıkıp sahanlığa varınca Delibaş ev sahibi, misafir geldi diye gürledi ve bizi minderler, döşekler serilmiş bir odaya aldı. Biz odaya girer girmez genç, yakışıklı, incecik biri ben Himmet Ali diyip elimizi sıktıktan sonra omzumuzdaki tüfekleri, av torbalarını alıp aynı odanın içindeki büyük çivilere astı. Biz henüz oturmadan evin uzunca boylu, beyaz tenli hanımı da kapıdan görünüp hoş geldiniz dedi. Ben bu saatlerde rahatsızlık verdik, kusura bakmayın diyecektim sözümün yarısı ağzımda kaldı. Olur mu öyle şey başımızın üstündesiniz ne rahatsızlığı diye yanıtladı evin hanımı. Bu arada kaşla göz arsında Delibaş odadaki sobayı odunla do9ldurup ateşledikten sonra gülümseyerek bana tekrar sarılıp hoş geldin dostum dedi. Delibaş bu sözüyle sevgi, saygı, dostluk, şefkat, sadakat, fedakarlık adına her şeyi yansıtıyordu. Çok geçmeden çay, arkasından da sofra serildi. Bizim bölgede özellikle kırsal kesimlerde vakitli vakitsiz her gelene sofra serilmesi en güzel adetlerimizden biridir. Bende bu kültürle büyümüştüm fakat hızlı şehirleşme ve turizmin baş döndürücü yozlaştırmaları maalesef Alanya’nın merkezinde bu gibi güzel adetlerimizi yok etti. Kabul edildiğimiz oda Toros köy evlerinin tipik dikdörtgen odalarının tersine kare şeklindeydi. Pencereleri de nispeten büyüktü. Öbür köy evleri odalarıyla örtüşen yanları yüklüklü ve lamba dolaplı olmasıydı. Serilen sofra bezinin açık renkli oluşu da evin temiz, evin hanımının da titizliğini yansıtıyordu. Bol acılı tarhana çorbasının ardından kavurmanın yanında yoğurdun ve yeşilliklerin bulunması bu sofrada çeşitli kültürden insanların yemek yediğinin işaretiydi. Yemekten sonra İbrahim ile Himmet Ali arabaya kadar gidip oralara götürdüğümüz armağanları getirdiler. Az biraz sohbetten sonra sabah çıkar mıyız dedi Delibaş. Yoksa yarın dinlenip ırmak boyunda piknik yapar öbür gün mü çıkarız. Delibaş dedim buraya baharda pikniğe geliriz. Şimdi av mevsimi ve ben Ovgal’ın tekelerini görmek istiyorum. Tam dedi senden beklediğim bir cevap. Gıyabına tanıdığım Hüseyin Baba’dan bunun aksini duymayacağımı biliyordum. Ve başladı gülerek anlatmaya. Avcı ava çıkmayı kafasına koyunca şeytanlar onun ruhunu mengenede var güçleriyle sıkarlar. Tüfeğini alıp evden inince mengenenin bir dişini boşaltırlar. Birinci gözekte bir dişini daha. İkinci gözekte öbür dişini, derken av dönüşü avcını sıkılan ruhu kurtulmuştur. Aynen semahını tamamlamış bir semazen gibi. İbadetini yapmış bir inanmış gibi evine hüşu içinde mutlu döner. Bu gerçek avcı için boş veya dolu evine dönmüş fark etmez. Haydi o zaman Allah rahatlık versin. Ben vaktinde sizi kaldırırım diyerek kalkan Delibaş ve Himmet Ali odadan çıkmadan önce İbrahim’le bize yüklükten yatak çarşafı ve yorganları da indirdiler. O yıllarda Toroslarda yatak çarşafı büyük bir lükstü. Onu da belirtmeden geçemedim.
DEVAM EDECEK