Yuvarlanan taş parçalarının çıkardığı sesler bütün avlığı sardı. Doğal olarak bizim o gündü bütün avımızı da öldürdü. Meneviz ağacının solundan itibaren Yosunlu başlıyordu. Çölen hiç telaşlanmadan önümde, ben arkada yukarı küçük düzlüğe armut ve elma ağaçlarının yanına çıktık. Oradan yukarılar Çölen’in davarlarının otlağıydı. Ormanlıktı ve aşağılara göre daha az kayalıktı. Bizim genç adamları orada bulduk. Çok geçmeden İbrahim ile Mevlüt’te geldiler. Bir öğle yemeği yedik. Ateşin etrafında biraz gözlerimizi dinlendirdik. Akşamüstü tekrar dağıldık. Bu seferde Çölen ile Hatıp’ın makamı denen gözekteydik. Güneş eğilmiş bulutların arasında sanki bize bir gecelik ayrılık için serenat yapıyordu. Ta aşağılarda kuş bakışı, uçaktan görünür gibi Alara Çayı yemyeşil, dupduru dev bir yılan gibi kıvrım kıvrım akıyordu. Gördüğüm manzara müthişti. Buraya Hatıp’ın makamı adını hangi ata avcı koymuşsa çok isabetli davranmıştı. Avlığın en manzaralı en güzel yeriydi burası. Orada oyalanırken akşam oldu.
Geri davar sayvandına geldik. Otlamaya giden davar da çobanıyla beraber sayvandına dönmüştü. Çölen illaki bir davar keseyim diye tutturdu. Yeriz. Yiyemediğimizi av vuramazsak evlere götürürüz diyordu. Boş ver dedim. O kadar yiyeceğimiz var yazık değimli. O zaman söz ver dedi. Bir gün gelip benim bir davarımı yiyeceksin. Tamam dedim. Söz, gelip bir gün davarını yiyeceğim. Onun üzerine şimdi kesmekten vazgeçti.
Dağın doruğuna yakın yerini almış bu davar sayvandı sanki lüks bir konuttu. Ateşimizi de yakıp çorbayı, çayı kaynatınca hiçbir yorgunluk kalmadı. Çölen şimdi bu tekeler yukarılara orman içine sesin olmadığı yere çekilmişlerdir, oralarda gecelemezler çünkü oralarda kendilerini emniyette saymazlar. Geçte olsa muhakkak düneğe dönerler. Buralarda beş tane dişe dokunacak teke var. Eğer çaydan karşıya geçmemişlerse muhakkak onlar dünekten boşanmadan görürüz. Bunların hayalini kurarak torbalarımızı başaltı yapıp uyuduk.
Daha sabahyıldızı görünmeden Çölen herkesi kaldırdı. Onunla ikimiz bu sefer Yosunlu’dan başlamaya karar verdik. Öbür arkadaşlara rastgele diyip Yosunlu gözeğini tuttuk. Sabah ayazında ürpermekten öte neredeyse titrerken Yosunlu’da tünemiş tekelerin tünekten inerken döktükleri taşların sesini duyduk. Henüz ortalık ışımadığından bir şeyler göremiyorduk. Çölen kuşağıma telaşlanma, onların nereye gideceklerini biliyorum. Yeterki aralarında aradığımız tekelerden biri olsun diyordu. Tekeler taş dökerek Yosunlu’dan aşağı inip gittiler. Bunu yalnız tahmin edebiliyorduk. Ortalık iyice aydınlanıp her taraf dürbünlenebilecek hale gelince Çölen şu boz taşlı tepeyi görebiliyor musun dedi. Bizm tekeler şimdi o civardalar. Orayı buradan bir güzel dürbünleyelim. Neden orada olduklarını da bana izah etmeye çalışıyordu Çölen. Çünkü buraların üstünde kara davar var. Onlar için ormana en sakin ulaşılabilecek yerler orası. Eğer dün patlama olduğunda İbrahim orada olsa muhakkak tekeleri görürdü. İbrahim’ler geride bizde çok ileride olduğumuzdan tekeler aradan ormana gittiler, gece de düneğe döndüler. Şimdi o bozburundalar adım gibi biliyorum.
DEVAM EDECEK