1965’lerde başlayan, 1980’lerde tavan yapan devrimci-ülkücü ya da sol-sağ çatışması sürekli körüklenmiş, aynı silahla ülkücülerin devrimcileri, devrimcilerin de ülkücüleri öldürdüğü, kan ve gözyaşlarının sele dönüştüğü bu süreç, askeri müdahalenin koşullarını hazırlamış, müdahale sonrasında devrimci ve ülkücü gençliğin üzerinden silindir gibi geçilerek, kavga ortamı birden bire sona erdirilmişti.
Her iki kesimde yer alan gençler bu ülkenin fidanlarıydı.
17-18 yaşlarındaki bu gençlerin siyaset ve ideoloji adına bir şeyler bilmeleri mümkün değilken, birileri bunları devrimci ve ülkücü yapılanmalara çekerek beyinlerini şu ya da bu biçimde yıkayıp birbirleriyle çatıştırdılar.
Bu beyin yıkama öylesine güçlüydü ki, bugün bile, belli yaşa gelmiş, birçok şeyi anlayabilen beyinler bile hala o ezberlerin, o soyut kavram ve sloganların etkisinden kurtulamayarak, aynı siyasi yapıları hatta ideolojik kalıpları savunmaya çalışırken, eleştiriyi kişilere ve yöneticilere yönelterek temeldeki yanlışı görmezden gelerek, hata yaptıklarını itiraf etmekten özellikle kaçınıyorlar.
Geçmişin yanlışlarıyla yüzleşmek tabii ki çok zor!
Hele büyük günahlarla yüzleşmeyi herkes beceremez.
Becerenleri de döneklikle suçlayan bir toplumsal yapıda, geçmişin yanlışlarından ders çıkarma becerisini göstermek, gençlere örnek olmak imkansız.
Bu gerçekçiliği ve dürüstlüğü gösteren Hasan Cemal’i alkışlamamız gerekirken, çoğumuz eleştiriyor.
İnsan gençliğinde birçok şeyi, birilerinden bir biçimde öğrenir ve bu öğrendiklerini kesin doğrular olarak kabul eder.
Halbuki insan gençliğinde öğrendiklerinin ne anlama geldiğini ancak belli yaşa ve olgunluğa erişince anlar.
Bütün darbelerde özellikle de 12 Mart ve 12 Eylül müdahalelerinde, hiçbir şeyden haberi olmayan, birilerince sol ve sağ güzergahlara çekilen gençlerin beyinleri öylesine yıkandı ki, her iki kesimdeki gençlerin kendilerini vatanı kurtarmaya çalışan yurtseverler, karşı tarafı da vatan haini olarak görmeleri sağlandı!
Bu gençlerin önemli bir bölümü, öğrendiklerini anlayamadan aramızdan ayrıldı. Bir bölümü hala anlayabilmiş değil. Bir bölümü de anlamasına anladı ama bunu itiraf etmekten özellikle kaçınıyor.
Çok daha önemlisi, her iki kesimde yer alanlardan bazıları da, bugünün önde gelen siyasi aktörleri, bilim adamı, medya mensubu ve işadamı olarak karşımıza çıkmaktalar.
O tarihte suçlu olarak idam ettiklerimiz, karşılıklı olarak katledilenler, bugün sağ olsalardı acaba hangi makamlarda ya da konumlarda bulunacaklardı, bilmemiz mümkün mü?
Bana gelince…
Özeleştirilerimi bu köşede sık sık gündeme getirirken, fazla bir günah işlemediğimi ve işlenecek günahlara da engel olduğumu söyleyenlerin övgüleri karşısında da ne denli mutlu olduğumu kelimelerle izah edemem!
Beni bugün için üzen en önemli konu, hala iki kutuplu dünyanın çelişkilerine dayalı ideolojik kalıpların ve ezberlerin birilerince bir biçimde bugünün gençlerine enjekte edilmeye çalışılmasıdır.