Eyvah yaz geldi

Yazın gelmesinden rahatsız olmak mümkün mü? Mümkün. Herkes, dört gözle yazın gelmesini, doğanın güzellikleriyle sarmaş dolaş olmanın özlemini çekerken, bizim yazdan endişe duymamız düşündürücü değil mi? Hem de, Alanya gibi doğanın...

Yazın

gelmesinden rahatsız olmak mümkün mü?

Mümkün.

Herkes, dört gözle yazın gelmesini, doğanın güzellikleriyle sarmaş dolaş olmanın özlemini çekerken, bizim yazdan endişe duymamız düşündürücü değil mi?

Hem de, Alanya gibi doğanın tüm güzelliklerini bünyesinde barındıran bir coğrafyada, yaz korkusunu yaşamak anlaşılır şey değil!

Yazın Alanya, özellikle de, turizm mevsiminin tavan yaptığı dönemlerde cıvıl cıvıl.

Plajlar hınca hınç dolu.

Cadde ve sokaklar rengarenk.

Denizin, güneşin, tarihi dokunun, her yerde görülebilen çok farklı şahane manzaraların zenginliğinde, insanın mutsuz olması düşünülebilir mi?

Böylesine mükemmel bir tablodan rahatsız olmak, tabii ki mümkün değil.

Ama gel gör ki, Alanya’da, Alanya’yı yaşanılmaz hale getirmek için, herkes bir biçimde, birbiriyle yarışıyor.

Toplum olarak, kuralsızlığı kurallaştırma saçmalığı içindeyiz.

Sivrisinek belasının bu yıl nasıl seyredeceği henüz belli değil.

İki farklı yönetim olarak, bu yıl, iki başlılık şeklinde fiyaskoyla mı sonuçlanacak?

Yoksa, her sorunu birlikte, belli bir dayanışma içinde çözme gerçekçiliği mi benimsenecek?

Alanya’da her alanda, denetim zaafından söz etmek mümkün.

Denetim zaafı, yoğunluktan olabilir!

Trafik konusunda oldukça dertliyiz.

Yolların ve de otoparkların yetersizliği nedeniyle, ortaya çıkan kaosa çözüm bulmanın zorluğu ortada.

Ana kartellerde otobüs duraklarının ceplerine, kaldırımlara ya da belli kavşaklara park eden otomobiller yüzünden, hem trafik akışı engelleniyor, hem de istenmeyen kazalar gündeme gelebiliyor.

Alanya’da, yıllardır trafik keşmekeşinin önüne bir türlü geçilemedi.

Motosiklet terörü nedeniyle, kaç genci kaybettiğimizi bilmiyorum!

Maalesef bu gençler, hala cadde ve sokaklarda terör estirmeye devam ediyorlar.

Ama benim asıl endişe edip korktuğum konu, gürültü kirliliği.

Özellikle yazları, gece yarılarına kadar, gürültü yapmak için egzozlarını deldirmiş ya da motosikletlerine özel aparatlar taktırarak ortalığı gürültüye boğanlardan illallah diyoruz.

Kışın kapı ve pencereleri sıkı sıkıya kapattığımızdan, gürültüyü o kadar güçlü bir biçimde duymuyoruz.

Son yıllarda, bu rezillere bir de kamyonlarla otomobiller katıldı.

Onların da, araçlarına ne taktırıp, uçaklar gibi, böğürterek gürültü çıkarttıklarını inanın bilmiyorum.

Bu rezillerin, bu gürültüyü çıkartarak, dikkat çekme adına, toplumu rahatsız etmekten ve de herkesten küfür yemekten nasıl mutlu olduklarını anlamakta zorlanıyorum.

İnanın çoğu, bu küfürler karşısında, utanmadan pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar.

Bunların önemli bir bölümü 18 yaşın altında.

Hepsi de, hızlı yaşa, genç öl, cesedin yakışıklı olsun havasındalar.

Hepimiz genç olduk.

Bizim de ayaklarımızın yere değmediği dönemler oldu.

Ama bize, ya yakınlarımız, ya da yetkililer müdahale edebildiğinden bugün yaşlanabildik.

Belki cesedimiz yakışıklı olmayacak ama yaşlanarak bugünleri görme fırsatını yakalayabildik!