EVLİLİK
bir insanın hayatı boyunca aldığı en önemli kararlardan bir tanesidir. Bireysel Psikoloji temsilcilerinden Alfred Adler’e göre bir insanın yaşam doyumu, seçtiği iş ve eş ile doğru orantılıdır. Kuşaklar arası ilerleyen ve toplumun yaşam tarzını ortaya koyan birçok aile çeşidi vardır. Çekirdek aile, tek ebeveynli aile, çocuksuz aile, çok kuşaklı aile, tekrar evlilikle oluşan aile, asker aileleri gibi uzayıp giden aileler aile danışmanlığında farklılıkları tanımak açısından önemli bir role sahiptir.
Erik Erikson insan gelişimi ile kuramında bazı dönemlerden bahsetmiştir. Bu dönemler kişinin doğumu ile başlayan ve ölüme kadar devam eden 8 ayrı evreyi içerir. Evlilik ve aşamasını temsil eden dönem yakınlığa karşı yalıtılmışlık dönemi olup 18 yaşında başlayıp 35 yaşına kadar devam eden ama yaş aralığı da esneyebilen bir geçiş aşamasıdır.
Bu dönemde kişi kendi kimlik duygusunu, kendini gerçekten tanımayı ve keşfetmeyi yerine getirdiği zaman karşılıklı ve sağlıklı bir ilişki kurmaya hazırdır. Egonun gücünden ayrı hayatı her anlamda paylaşmaya hazır hisseden birey karşılıklı dayanışma içinde yaşamak için belirli kararlar alır. Bu dönemde başarı ve başarısızlık söz konusu değildir. Yaşanılan ilişkiye bu açıdan bakmak kişinin kendi benlik bütünlüğünü bozmakta ve hayatı olumsuz algılamasına neden olur. Çocukluktan itibaren öğretilen ve doğru olarak kabul ettiğimiz bir takım görüşler kişinin algısını farklı açıdan bozmaktadır. Boşanmak her aileyi sekteye uğratan bir yapı olarak gözükse de hayatın içinde var olan ve evlilik kadar doğal olan bir karardır.
Önemli olan sonucu ne olursa olsun geçen zamanın nasıl değerlendirildiği ve kişilerin kendilerine ve ya çocuklarına karşı verdiği verim ile alakalıdır.
Mutsuz bir ailede, her gün kavga eden ve ya etmese bile anlaşamayan ailelerde büyüyen çocukların belirli yaşlarda davranış problemi yaşadığı görülür. Bu problemler bazen açık bir şekilde tespit edilirken bazen bilinçaltında farklı şekillerde meydana gelir. Toplum baskısı dediğimiz şey ve kadına yüklenilen anlam boşanma kararının ertelememesine ve ya gerçekleştirilmesine ket vurmaktadır. Özellikle maddi gelir kaynağı olarak gözüken babaların ağırlıklı olduğu aile kültüründe kadın bu kararı ömür boyu alamamaktadır.
Kimse mutsuz olmak için evlenmez. Herkes hayatını düzene koymak, sevdiği insanla hayatını paylaşmak için bu kararı alır. Bu kararı aldıktan sonra olan süreçte işlerin yolunda gitmemesi gayet olağan bir durumdur. Hayata sadece mutlu olmaya gelmediğini bilen insanlar iyi ve ya kötü durumların geçici bir süreç olduğunun farkında olanlar bu dönemde ortaya çıkan problemleri ile baş etmek için birçok çözüm yolu arar. Sonucunda çözüme ulaşılamayan bir durum varsa ayrılma kararı alırlar. Aileyi kurtarmak adına herkesin yeteri kadar fedakarlık göstermesi, empati yapabilmesi, birbiriyle açık iletişim kurabilmesi, doğru kullanılan dil yani suçlayıcı ifadeler yerine açıklayıcı bir şekilde kendini ifade eden bireylerin varlığı, duygularını ve düşüncelerini çekinmeden karşı tarafa aktarmak gibi unsurlar ailenin var olması açısından büyük önem taşır. Boşanmış ve ya birlikte fark etmez gerçekten çocuklarımıza ve ya kendimize karşı dürüst ve yararlı olduğumuz kadar varız hayatta. Evlilik kararını verirken de gerçekten ben eşimi ilerde değiştiririm düşüncesi ile değil var olan özelliklerini kabul ederek bir yola çıkmalıyız. Sadece maddi bir kapı olarak değil gerçekten yanında huzur bulduğunuz kişi ile evlilik kararı alan insanların yaşam doyumunun daha yüksek olduğu bir çok araştırma tarafından desteklenmiştir. Evcilik oynar gibi evlenen insanların ellerinden oyuncakları alındığı zaman yaşadığı durumu yaşamamak için çok iyi düşünülmesi gereken bir süreçtir. Doğru insan tanımı kişiden kişiye göre değişen bir olgudur o yüzden kendi doğru insanınızı bulmanız dileğiyle…