80
'li yıllar, ufak bir sahil kasabasının, turizmin artı ve eksilerini öğrenme yıllarıydı.
"Dededen kalma topraklarımızda portakal, salatalık, domates, muşmula ve muz yetiştirmeye devam mı edelim, yoksa bu arsaları müteahhide verip kat karşılığı site veya otel mi yaptıralım?" fikrinin zihinleri kurcaladığı günlerdi.
Malum, "b şıkkı" ağır bastı, şehir her açıdan çok hızlı gelişti (!) ve her yer bir anda kendi döneminin en lüks binaları ve turistik tesisleri ile donatıldı.
***
(Dilerseniz o dönem icat edilen arapsaçı yollar, karman çorman cadde ve sokaklar meselesine sonra girelim.)
***
Buna paralel olarak merkezde ne portakal bahçesi kaldı, ne de muşmula.
Yaşı benim gibi 40 ve üzerinde olanların, "Eskiden falanca otelin olduğu yerler narenciye, filanca sitenin bulunduğu yerler de muşmula bahçesiydi" diyerek, sanki fi tarihinden bahsediyormuş gibi anlattıkları yılların üzerinden çok da uzun bir zaman geçmedi aslında.
***
Hadi şehir merkezini, yani ana caddeyi ve 25 Metrelik Yol üzerindeki binaları anladık da, daha arka ve daha ücra bölgelerdeki her apartmanın altına dükkan ruhsatı isteyen zihniyeti de anlamak mümkün değil.
Her yer dükkan olunca, haliyle her yer esnaf oldu.
"Ne kadar çok dükkan, o kadar çok esnaf" mantalitesinin devamında ise "Ne kadar çok esnaf, o kadar çok meslek odası" mecburiyeti getirilip burnumuzun dibine dayatıldı.
Bugün pek çoğu aidat toplamaktan ve dostlar alışverişte görsün kabilinden haftada bir iki gün basın açıklaması yapmaktan başka hiçbir işlevi olmayan Alanya'daki meslek odalarının başkanları, her kriz döneminde adeta tribünlere oynayıp, "Dükkan sahipleri kira konusunda esnafa yardımcı olsun, fahiş dükkan kiralarında indirim yapılsın" diyor ya, harbiden bazen çileden çıkacak gibi oluyorum.
***
Bu tür açıklamaları, tıpkı, "zincir marketlerden değil küçük esnaftan alışveriş yapın" çağrısına benzetirim. Neden mi?
Çünkü...
"Her krizde 'Dükkan kirasında, elektrik su faturasında, Bağ-Kur prim borcunda indirim yapılacaksa, o zaman ben de açayım üç beş dükkan, nasıl olsa dükkan sahibi indirim yapar, nasıl olsa Devlet Baba bize bakar' deyip kulağımın üstüne yatayım" diye düşünürüm.
Nasıl ki, zincir marketler sizin bizim mahalle bakkalına nazaran çok çok ucuzsa ve bütçemize uygunsa gidip zincir marketten alışveriş yapıyor isek, esnafın da dükkan kiralarken olası krizleri öngörerek, olası bir krizde ayakta kalabilmek için önlemlerini sezon başında alması gerektiğini düşünürüm.
***
Her krizde faturayı dükkan sahiplerine çıkarmak, "indirim yapsınlar" deyip topu mülk sahiplerine atmak elbette bazı meslek odası başkanlarına kolay geliyor.
Asıl mesele ise zor olanı başarmak.
Nasıl mı?
Misal ilk aklıma geleni söyleyeyim.
Asıl başarı, esnafı tek çatı altında birleştirip aidat toplamak ve tribünlere hoş gelen açıklamalar yaparak gün kurtarmak değil, tıpkı bir dönem uygulanmak istenen ama hüsranla sonuçlanan ALMAR benzeri bir oluşumla küçük esnafın "satarken değil alırken kazanmasını" sağlayabilecek formüller üretmektir.
***
(DİP NOT: Bu yazıyı 27 Temmuz 2015'te kaleme almıştım. Dün arşivi karıştırırken gözüme ilişti, yeniden paylaşmak istedim. Neden mi? Belki de iki buçuk senede hiçbir şeyin değişmediğini, zihniyetin aynen yerinde saydığını sizin de görmeniz içindir. Saygılar sunar, arz ederim.)