Eski şaşaalı günlere dönüyoruz

27 Eylül 2011 Salı günü Pendik Tersanesi'nde tamamen Türk mühendis ve işçilerinin tasarımı olarak tamamen yerli malzemelerle inşa edilen Büyükada savaş gemisinin denize indirilmesi ve Heybeliada savaş gemisinin de hizmete girişi Cumhurbaşkanı,...

27 Eylül 2011 Salı günü Pendik Tersanesi'nde tamamen Türk mühendis ve işçilerinin tasarımı olarak tamamen yerli malzemelerle inşa edilen Büyükada savaş gemisinin denize indirilmesi ve Heybeliada savaş gemisinin de hizmete girişi Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının hazır bulunduğu görkemli bir törenle bütün dünya devletlerine duyurulmuştur. 27 Eylül aynı zamanda Preveze deniz zaferinin 473. yıl dönümü ve deniz kuvvetlerimizin günüdür. O bakımdan Başbakanın şu sözleri çok anlam ifade etmektedir: "Cumhuriyetimizin 100. yıldönümü olan 2023 yılında kendi milli tüfeğini, topunu, tankını, helikopterini, uçağını, insansız hava araçlarını, uydularını tasarlayan, üreten ve ihraç eden bir Türkiye vizyonunu hep birlikte başaracağız. Bu hedefe birlikte ulaşacağız. Türkiye, artık üç tarafı denizlerle, dört tarafımızda düşmanlarla çevrili deyip kendi içine kapanan bir ülke değildir. Bizim denizlerdeki ülke çıkarımız, çevre denizlerinden Süveyş kanalına, oradan da Hint Okyanusuna kadar uzanır." Bu sözler bir hamasi ifade değil, Osmanlı İmparatorluğunun oralara kadar uzandığının bir resmidir ve özlemidir. Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren Akdeniz bir Türk gölü idi. Donanmasını kendi tersanelerinde inşa ediyordu. Giderek, iç çekişmeler ve isyanlar sebebiyle bu görkemli günler yavaş yavaş dejenere oldu ve maalesef dış ülkelerin insafına ve inisiyatifine kaldı. Öyle ki, İngiltere, parası peşin olarak ödenen 2 zırhlı torpidoyu, cihan harbinde Almanlarla beraber oluşumuzu bahane ederek teslim etmemiştir. Her türlü girişim ve protestolar bir sonuç vermemiştir. Çünkü, o dönem de İngiltere, dünyada üzerinde güneş batmayan güçlü bir imparatorluk, Osmanlı ise “hasta adam” olarak kabul edilen bir zayıf bir imparatorluk idi. Kanuni zamanında ise “yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimden” yapacak kadar güçlü, kuvvetli ve Akdeniz’i Türk gölü yapmış bir imparatorluk idi. Sokullu Mehmet Paşa'nın İngiliz elçisine söylediği şu sözleri hatırlatmaktan gerçekten gurur duyuyorum. Devlet 1 Ağustos 1571 de Kıbrıs’ı tamamen almıştı. Bu işgali içine sindiremeyen İspanya ve diğer düşman devletleri oluşturdukları büyük bir donanma ile Osmanlı donanmasını İnebahtı'da gafil avlayarak büyük bir yenilgiye uğratmıştı (7 Ekim 1571). İşte, bu sıralarda İstanbul’a gelen düşman elçisinin, Sokullu’ya bu durumu hatırlatması üzerine koca sadrazam onu şöyle refüze etmişti; "Biz Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik, siz İnebahtı galebesiyle ancak bizim sakalımızı tıraş etmiş oldunuz. Tıraş olan sakalın yerine daha gür sakal çıkar amma kopan kolun yerine başka bir şey gelmez."
Nitekim, kısa bir süre için de yeni bir donanma inşa edilmiş, bu donanma Akdeniz’e açılmış, aylarca düşman donanmasını aramış bulamamış Akdeniz yine Türk hakimiyetinde geniş bir göl olarak kalmıştır. Akdeniz’in güneyinde Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas, doğusunda Lübnan, Suriye, Filistin, kuzeyinde Yunanistan, Arnavutluk ve Balkan ülkelerinin tamamı Osmanlı toprağı yani vilayetleri idiler. Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta bu ülkelere giderek halkları ile kucaklaşmasını başka manada düşünmek külliyen tarihi gerçekleri bilmemek cahilliğinden başka bir şey değildir. Buralardaki halkın başbakanı sevgi ve coşku ile karşılaması işte Osmanlı İmparatorluğuna duyulan özlemdir. Çünkü Osmanlı girdiği her yerde adaleti ile hoşgörüsü ile temayüz etmiş hiçbir zaman müstemlekeci olmamıştır. Halkın dinine, diline, işine karışmamış onları hür bırakmıştır.
Gerçekten Türkiye, gelişen ekonomisi ile, itibarlı ve tutarlı dış politikası ile ve demokratik idaresi ile tüm dünyada saygı duyulan, sözü dinlenen ve sözünü esirgemeyen bir devlet olarak kabul görmektedir. Onun için Başbakan’ı her gittiği ülkelerin halklarının, kendi başbakanları gibi algılamalarını çok iyi değerlendirip ona göre o ülkelerle kucaklaşmamız gerekmektedir. Bu devletlerin bir zamanları Osmanlı İmparatorluğunun birer vilayeti olduğunun bilinci ile hareket etmemiz de yarar vardır. Global dünyada bu ilişkilerin çok büyük faydası olduğu hususu tartışmasızdır. Ne dersiniz haksız mıyım?