Engellerden arınmak!

'En tehlikeli engeller görünmeyenlerdir.” BKM Mutfak grubunun bir skecinde geçmişti bu söz. En masumları da göz önünde olan, fiziksel ve zihinsel engellerdir sanırım. Bu engellere sahip olanlar, sevgiyle beslenir, yaşama sevinciyle hayata...

“En tehlikeli engeller görünmeyenlerdir.” BKM Mutfak grubunun bir skecinde geçmişti bu söz.
En masumları da göz önünde olan, fiziksel ve zihinsel engellerdir sanırım. Bu engellere sahip olanlar, sevgiyle beslenir, yaşama sevinciyle hayata tutunur. Kalp gözleri hep açıktır.
Görünmeyen engele sahip olanlar, kin ve nefretle beslenirler. Hırsları, egolarını öyle büyütmüştür ki, eleştirilere tahammülsüzdürler. İtaat övgü, cesaret ceza sebebidir.
Tutuksuz yargılanan Balbay, 1000 günü doldurdu, henüz suçlu olup olmadığı belli değil. Ama 1000 gündür ceza çekiyor. Tecavüzcüler, soyguncular, katiller aramızda cirit artken, fikir suçluları, düşünce ve bilim adamları, yazarlar muhalif oldukları fikirleri yüzünden ceza çekiyor.
Engelin en acı vereni, haksız yere insanın insana koyduğu engeller olmalı.
Biz engelli bireyleri, tüm farklılıklarına rağmen topluma kazandırmaya çalışırken, güçlü olanlar, topluma mal olmuş kişilere, farklı düşündükleri için engeller koyma peşinde.
ENGELLİLER VE ALANYA
Alanya’da engellilerin eğitimi, topluma kazandırılması ve istihdamı konusunda güzel çalışmalar yapılıyor.
Açılan eğitim kurumlarındaki rekabet, daha iyi koşullarda, daha iyi eğitim vermeye yöneltiyor kurumları.
Pek çok engelli spor yarışmalarına ev sahipliği yapıyor Alanya. Engelsiz kent olma yolunda hızla ilerliyor.
Özellikle Turizm sektöründe engelli istihdamına dönük güzel projeler var.
OĞLUMA MEKTUP
Geçen sene Engelsiz Dergisi için, oğluma mektup şeklinde yazdığım yazımı, Engelliler günü dolayısıyla burada, tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum.
Engellerden arınmış, insanca bir yaşam dileğiyle…
24 Aralık 2010
Canım oğlum,
Biliyor musun sana hiçbir zaman 'Oğlum!' diye hitap etmedim. Sanırım bunun nedeni, senin de annen ve baban gibi bu ailenin önemli ve etkili bir üyesi olduğunu düşünmem, bu hitapla kendimi, senin bir kademe üstünde hissettirmekten çekinmemdi.
12 yıl önce katıldın bizim küçük ailemize. Bu 12 yıllık yolculuğumuzda acı-tatlı tüm anılarımızda, sen belirleyici ve öncelikli oldun her zaman.
1750 gr. doğmuştun, doktor ölüm riskin olduğunu söylemişti. 10 gün kuvözde kaldın ve sımsıkı tutundun yaşama. Ne yalan söyleyeyim ilk günler çok da görmek istememiştim seni kendi acımdan. Eve getirdiğimizde, portakal kadardı, başın, kapı gıcırtısı gibiydi ağlaman, iri ve yumuşak kulakların ikiye katlanıyordu uyurken ve ben açıyordum uyandığında. Zaman geçtikçe sana olan bağlılığım artıyordu, seni öpmeye ve koklamaya doyamıyordum her anne gibi.
3 aylıkken bazı farklılıklar hissettik sende ama 'Küçük doğdu, ondan, bir süre sonra normale döner.' dediler, inanmak istedik biz de ve inandık. 7 aylıkken götürdüğümüz çocuk nöroloğu da iyi görmüştü seni. Ancak 2,5 yaşında koydular CP (Serebral Palsi) tanısını. Yürüyemiyor ve emekleyemiyordun. Çaresi fizyoterapi ve özel eğitimdi. Onun için o gün bugündür fizyoterapi ve özel eğitim alıyorsun yavrum. 'Okul çağında yakalar diğer çocukları.' dedi gittiğimiz tüm uzmanlar.
Hiçbir zaman 'Neden ben?' diye düşünmedim Ekinim. Çünkü hepimizin dünyaya bir görevle geldiğine ve bunu yaşamak zorunda olduğuna inanıyorum. Önemli olan, görevimizin gereklerini en iyi şekilde yapmak, yaşadığımız şeylerden çıkarılacak dersleri almak, olgunlaşmaktır.
Seni gidebileceğin her ortama götürdüm, rahat edemeyeceğimi bilsem de. Hayatı ve insanları tanımalıydın, tabi onlar da seni. Ancak tanıyınca sevebilirlerdi seni. Çünkü farklıydın. Tanımazlarsa korkabilirlerdi, nasıl yaklaşacaklarını bilemezlerdi, kaçarlardı. Hangimiz bilmeyince korkmayız farklı olandan. 6 yaşındayken turla gittiğimiz yurtdışı seyahatine bile götürmüştüm seni. Turdakiler normal gelişimi olan çocuklarını bile getirmemişlerdi rahat gezebilmek için ve hayran bırakmıştın onları uyumluluğunla. Arkadaş toplantılarımızda zaman zaman çocukların oyunlarına katılamaman, sürekli yardım ve desteğe ihtiyaç duyman, kendini ifade edememen yüzünden üzülüp ağladığım günler de çok oldu.
En büyük hayal kırıklığını ne zaman yaşadım biliyor musun? Okul çağına geldiğinde. İşte yakalayamamıştın, olmuyordu. Öğrenemiyordun, algın ve konsantrasyonun zayıftı, kendini ifade edemiyordun. Ama ben seni kaynaştırmakta kararlıydım. Sonunda sınıf mevcudunun az olduğunu bildiğim bir okula kabul ettirebilmiştim seni, gönülsüz de olsalar. Şimdi o okulda 4. senen yavrum ve öğretmenin ne diyor biliyor musun? 'Ekin burada bir şey öğrendi mi bilmem ama biz Ekin'den çok şey öğrendik, o benim ikinci oğlum.' diyor. Arkadaşların yarım gün gittiğin okuldan eve dönerken arkandan su döküyorlar 'Çabuk gelsin.' diye. Seni tanıyıp da sevmeyen yok zaten, sevgi yumağım benim.
Sana yazdığım bu mektubu bir gün okuyabilir misin bilmiyorum, okuyabilsen bile anlayabilir misin onu da bilmiyorum. Tek bildiğim seni çok sevdiğim ve mutlu olmanı istediğim.