Emeklinin son hali…

Sevgili okurlarım,

Bazen kelimeler boğazıma düğümleniyor. Bazen de öyle bir öfke sarıyor ki içimi, susmak mümkün olmuyor. Bugün size, duyduğum, gördüğüm ve artık görmezden gelemediğim bir gerçekten bahsedeceğim.

​Her gün yeni bir zam haberiyle uyanıyor, her gün bir fatura korkusuyla yatağa giriyoruz. Ama bu durum, bir grup insan için artık sadece bir korku değil, birkaç yıldır devam eden acı bir gerçeklik. Size bir emekliyi anlatmak istiyorum. Yıllarca çalışmış, didinmiş, bu ülkeye hizmet etmiş bir insan. Eline geçen emekli maaşı 16 bin TL. Bu maaşın 15 bin TL'sini tek başına bir evin kirasına veriyor.

​Peki, geriye kalan 1.000 TL ile ne yapacak bu insan? Nasıl bir ay geçirecek? Bu parayla market alışverişi mi yapsın, elektrik, su faturasını mı ödesin, yoksa hayati ilaçlarını mı alsın? Bu insanlar ne yiyip ne içecek? Sadece bir ay değil, birkaç yıldır bu döngünün içinde nasıl hayatta kalacaklar?

​Bu tabloya baktığımda aklıma gelen tek soru şu: Bu bir hayal mi, yoksa kâbus mu? Bu ülke gerçekten nereye gidiyor? Ekonomik veriler, istatistikler ne olursa olsun, bu insanlar nefes alamıyor, yaşayamıyor. Yüzlerinde tebessüm, sofralarında umut kalmamışken, nasıl bir gelecekten bahsedebiliriz?

​Bir ülke, emeklisinin açlık sınırında yaşam mücadelesi verdiği bir duruma gelmişse, orada bazı şeyleri sorgulamak gerekir. Bu sadece bir ekonomi sorunu değil, bu bir vicdan sorunu. Bu, insana verilen değerin sorgulanması gereken bir durumdur.

​Her şey güzel olacak diyerek kendimizi kandırıyoruz, hiç bir şey güzel olmuyor, her gün daha beter oluyor! Kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir döngüden geçiyoruz.

Bu gidişata artık "dur" denmesi gerekiyor. Yoksa bu koca gemi, sadece bir avuç insanın değil, hepimizin batacağı bir denize doğru sürükleniyor. Umarım bu feryat, o geminin kaptanlarına ulaşır ve rotayı derhal değiştirirler. ​Sevgiyle kalın.