Emeklinin Dramı: Yaşamak mı sadece nefes almak mı

ÜLKEMİZDE emeklilik, yıllarca süren alın terinin ve emeğin karşılığı olarak beklenen huzurlu bir yaşamdan çok, ne yazık ki bir hayatta kalma mücadelesine dönüşmüş durumda. Bugün, milyonlarca emeklimiz, geçim derdiyle boğuşarak, dinlenmesi gereken yaşlarda ek işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Daha da acısı, bu çaresiz arayış, bazen geri dönülmez facialara yol açıyor.

Yıllara Göre Maaş Bağlanma Oranları ve Büyük Haksızlık

Ülkemizde yıllara göre emekli maaşı bağlanma oranları ciddi bir erime yaşadı. Özellikle 2000'li yılların başından itibaren uygulanan sosyal güvenlik reformları, geleceğe yönelik sürdürülebilirlik adına yapılırken, emeklilerimizin bugünkü ve yarınki refahını derinden etkiledi. Eskiden daha yüksek oranlarda bağlanan emekli maaşları, günümüzde çok daha düşük seviyelere geriledi. Bu durum, aynı prim gün sayısına sahip, aynı işi yapmış iki emekli arasında bile ciddi maaş farklılıkları oluşmasına neden oldu. Geçmişte prim ödeyenler, bugün ödeyenlere göre oransal olarak çok daha iyi maaşlar alabilirken, bugünün emeklileri ise adeta "Yılların mağduru" konumunda. Bu eşitsizlik, emekliler arasında büyük bir adaletsizlik hissi yaratıyor.

Bu dramatik durumun en somut göstergesi, emekli olmasına rağmen geçim sıkıntısı nedeniyle çalışmak zorunda kalan yaşlılarımız. Manavda kasa taşıyan, temizlik işinde çalışan, güvenlik görevlisi olarak ayakta duran nice dedelerimiz, ninelerimiz var. Onlar, torunlarına harçlık verebilmek, ev kirasını ödeyebilmek ya da sadece karınlarını doyurabilmek için yılların yorgunluğunu üzerlerinden atamadan, bedenen ve ruhen yıpranmaya devam ediyorlar.

Hatırlayın, geçtiğimiz yıllarda basına yansıyan o yürek burkan haberleri:

70 yaşındaki Ahmet Amca, emekli maaşı yetmediği için inşaatta çalışırken düşerek hayatını kaybetti. Çocuklarına yük olmak istemediği için bu riski göze almıştı.

65 yaşındaki Ayşe Teyze, evlere temizliğe giderken merdivenlerden yuvarlandı ve kalça kemiğini kırdı. Zaten kıt kanaat geçinen aile, bu kaza sonrası bir de Ayşe Teyze'nin hastane masraflarıyla boğuşmak zorunda kaldı.

Bu örnekler, buzdağının sadece görünen yüzü. Milyonlarca emekli, sessiz sedasız bu zorluğa katlanıyor, birçoğu da maalesef iş kazalarında ya da ağır çalışma koşullarının getirdiği sağlık sorunları yüzünden hayatını kaybediyor. Emeklilik, hayatın sonbaharı değil, adeta bir kış masalına dönüşüyor.

Temmuz ayında alacağımız olası 1 veya 1.5 puanlık enflasyon artışı, bu acı tablonun üzerini örtmeye yetmeyecek, aksine durumu daha da vahimleştirecektir. Bir kilo kirazın 700 lirayı gördüğü, temel gıda maddelerinin fiyatlarının her gün değiştiği bir enflasyon ortamında, 16-17 bin liralık bir emekli maaşının "Yaşamak" için yeterli olduğunu iddia etmek, en hafif tabirle gerçeklerden kopukluktur.

Bu maaş, sadece faturaları ödemekle, belki de sadece nefes almakla yetecek bir miktar. Sosyal hayat, sağlık harcamaları, kültürel aktiviteler... Bunlar emeklilerimiz için lüks kavramlar haline geldi.

Bugün çocuklarına ve yaşlılarına iyi bir hayat sunamayan bir sistem, gelecekte yaşlanacak olan herkese aynı muameleyi gösterecektir. Unutmayın, bugünün gençleri yarının emeklileri olacak. Eğer bu adaletsizlik değişmezse, bugünkü emeklilerin yaşadığı dram, yarın hepimizin kapısını çalacak.

Emeklilerin durumu gerçekten içler acısı. Yıllarını bu ülkeye hizmet ederek geçirmiş, alın teri dökmüş insanlarımızın böylesine çaresiz bırakılması ve her gün değişen gündemde emeklilerden ve dar gelirlilerden hiç söz edilmemesi en az emekli maaşları kadar acı verici.

Esen kalın...