Eleştirmek, şikayet etmek gibi bir niyetim var…

ALKÜ Alanya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis bölümü için bir yazı hazırlığındaydım, ihmal ettim. Oradaki, yaklaşık bir ay önce tanık olduğum kaosu yazacaktım.

 

COVID-19 testi yaptırmak için acile başvuran Alanya Belediye Meclisi üyesi Yılmaz Bağışlar’ın durumu açıklayan sosyal medya mesajı sonrası yazmaya karar verdim. Bağışların sözlerinin aksine, ben “eleştiriyor ve şikayet ediyorum!”

 

Çok kısa özetlersek; sağlık bakanlığı salgın sürecini, herkesin artık kabul ettiği gibi çok kötü yönetiyor. Bırakın açıklanan rakamlarda dürüst olmamayı, bakanlığa bağlı kurumların alabileceği önlemlerin birimlere aktarılmasında bile yetersiz kalıyor.

 

Böyle olunca da inisiyatif hastane yöneticisine kalıyor. Eğer hastane denen kurum el yordamı ile yolda düzülmüş, karmaşık bir yapı içeriyor ve yöneticisi de beceriksiz kalıyorsa, durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

 

ALKÜ acil servisindeki COVID-19 tanısı konmuş hastalar ile, herhangi bir nedenle acile gelmiş hastalar aynı kırmızı bölgede tutulmaktaydı. Son uygulama ile, pozitif tanı konmuş ama ayakta olan hastalar artık başka bir yerde kabul ediliyor.

 

Ne var ki, ağır seyreden ve yatırılması gereken pozitif vakalar, sınırlı sayıda yatak içeren acildeki özel bir bölüme alınıyor. Bu bölümde ise, beyin kanamasından tutun da kalp krizine kadar başka nedenlerle hastaneye başvurmuş hastalarla aynı ortamı paylaşıyorlar.

 

Alanya gibi, turizm konuğu kabul eden ve karmaşık insan yapısı içeren şehrin devlet hastanesi, yığılmaları önlemek için özenli bir hasta kabul protokolu uygulaması gerekirken, özellikle acil servis bölümünün bu anlamda hala düzenlenmemesi, tamamen bir yönetim zaafiyeti olarak gösteriliyor.

 

Göç yolda düzülmüş demiştik; Alanya’daki, neredeyse alelacele seçimlere yetiştirilmiş her yapı gibi hastane de ucube bir anlayışla hizmet veriyor. İlk önce devlet hastanesi olarak planlanan yapı, daha sonra sağlık bakanlığına bağlı bir eğitim ve araştırma hastanesine dönüştürülüyor.

 

Arkasından YÖK’e kiralanıyor! Yani üniversite hastanesi oluyor. Böylece kurumda, her üç ayda bir sözleşmeleri yenilenen, farklı bordro ve iş tanımıyla doktorlar çalışmaya başlıyor. YÖK’e bağlı olan yani artık bir eğitim kurumu da olması gereken hastanede, ne yazık ki hocaların asistanları ve öğrencileri de yok!

 

Adı geçen YÖK mensupları eğitim ve araştırma hastanesi doktorlarından daha az hasta bakarak daha fazla ücret alıyorlar. Döner sermaye paylarında ise çok büyük farklar var. Dolayısıyla bu tür farklılıklar kurum içinde huzursuzluğa yol açıyor.

 

İstifa eden ve ikisi ikna edilerek döndürülen göğüs hastalıkları uzmanları tam da COVID-19 zamanı, savaş sırasında orduyu yarım bırakmakla suçlanıyorlar. Ama aynı suçlayıcılar, diğer uzmanlar ve özellikle salgın döneminde canla başla çalışan pratisyen hekimlerin özlük hakları ve çalışma şartları konusunda aynı duyarlığı göstermiyor.

 

Diyeceğim şudur; başta Alanya basını olmak üzere alayı vala ile yere göğe sığdırılamayan hastane dahil her türlü kurumu artık eleştirme zamanıdır. Hele böylesine ölümün açıkça kol gezdiği bir dönemde, uzaktan kumandalı kapılar içine sığınmış yöneticileri dışarı çıkarmanın zamanıdır!