Eğitim kuruluş ayarlarına dönmeli

HANİ çocuklarımızın zekası gelişsin diye yap boz oyunları alırız. Çocuğumuz o yap boz oyunlarını doğru yaptığında hem kendisi sevinir, hem de biz seviniriz. Milli eğitimde de her bakan değiştiğinde, o bakana göre yap boz oyunları sahneleniyor....

HANİ

çocuklarımızın zekası gelişsin diye yap boz oyunları alırız. Çocuğumuz o yap boz oyunlarını doğru yaptığında hem kendisi sevinir, hem de biz seviniriz.

Milli eğitimde de her bakan değiştiğinde, o bakana göre yap boz oyunları sahneleniyor. Ancak bu oyun yap boz oyunundan ziyade profesyonel satranç oyununa benziyor.
Oyun kurucu olan bakan, önce her mahalledeki normal birkaç okulu imam hatip okuluna çeviriyor. Mahalledeki diğer normal okullara da yüksek puanlama sistemi getiriyor. Karşısındaki ikinci oyuncu olan veliye “sıra sende hadi oyna” diyor.
Veli varlıklı ise; ya dershaneye göndererek veya özel dersler aldırarak o absürt sınavlarda çocuğu elbette ki başarılı oluyor ve evinin yakınındaki okula kaydını yaptırarak yol ve öğle yemeği masrafından da kurtulmuş oluyor. Onlar için bir sorun yok ve onların çocukları ileri zekalı olmuş oluyor.
Asıl sorun; zar zor geçinen asgari ücretli veya dar gelirli olan velilerimiz. Maddi imkansızlıklar sonucu çocuğuna özel dersler aldıramadığı veya dershaneye gönderemediği için, sınav puanı orta düzeydeki çocuğunu evine yakın bir okula kaydını yaptıramıyor.
Oyun kurucu bakan, onu da düşünmüş. Elbette ki bu durumda olan çocuklar da tahsiline devam etmeli.
Bakan, karşısındaki ikinci oyuncu olan veliye iki seçenek sunuyor.
Birinci seçenek; her mahallede imam hatibe dönüştürülen okullar var. Buralara girişte puan aranmıyor.
İkinci seçenek evine bir hayli uzak olan ve en az bir vasıta ile gidilebilen başka bir normal okul var.
Yani veli çocuğunu ya imam hatibe ya da evine uzak normal bir okula kaydettirebilecek. Yani fakirin çocuğu daha hayatının baharında piyon gibi harcanacak. Ya da dar gelirli veli çocuğunu okuldan alıp sanayiye ırgat olarak verecek.
Peki bu satranç oyununun kaybedeni veya kazananı kim oldu?
İlk olarak; elbette ki, istikballerine dolaylı şekilde müdahale edilen ve piyon olarak kullanılan çocuklarımız oldu.
İkincisi; oyun kurucu zihniyet bu dayatmaya rağmen, imam hatiplerde devasa kontenjan açığı ile en büyük kaybeden oldu.
Üçüncüsü ise, halkın cebinden çıkan yüklü miktardaki harcamalar karşılığını bulmadı.
Demek oluyor ki; Atatürk Türkiye’sinde bu tür satranç oyunlarının kazananı olmaz.
Bütün bu başarısızlığa rağmen, üstüne üstlük hiç üstüne lazım olmayan bir muhterem tv ekranlarında “siz falanın neslisiniz” diye övünüyor.
Soru?
Puanlamaya esas okullar arasında müfredat veya kalite bakımından ne tür bir farklılık vardır?
Bu tür ayırımcılığa neden gerek görülmüştür?
Dar gelirli yurttaşların çocukları fırsat eşitliğinden neden yararlandırılmak istenmemiştir?
Tabelasında Milli Eğirim Bakanlığı yazan bu bakanlığın eğitim sistemi anlayışı ne zaman kuruluş ayarlarına döndürülecektir?
Saygılarımla.