Dünyada hem Başkomutan hem de Başöğretmen olarak devlet kuran tek liderdir Atatürk. İşte o Başöğretmen'in ülkesinde bulunan hem öğretmenler hem de öğrenciler mutsuz.
Ekim 2022 tarihli TUİK ve MEB kayıtlarına göre 5-17 yaş arasında bulunan 1 200892 öğrenci okula gitmemektedir. 1 738198 öğrenci ise okulu bırakıp uzaktan eğitime yani açık eğitime geçmiştir. Okulu bırakıp açık eğitime geçen öğrenci sayısı sürekli artmaktadır. Her dört lise öğrencisinden biri açık eğitim sistemine kayıtlı görünmektedir. Hiç okula gitmeyen çocuklar ile açık öğretimde okuyan çocukların toplam sayısı 3 milyon. Evet Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde tam üç milyon çocuk okula gitmiyor, örgün eğitim sürecine dahil değil.
Şubat 2022'de TBMM'nde kabul edilen Öğretmenlik Meslek Kanunu ile sınıflara bölünen ve çalışma barışı bozulan öğretmenlerin durumu da eklenecek olursa Milli Eğitim sistemimiz fecaat içinde.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Başöğretmen Atatürk, 27 Ekim 1922’de Bursa’da öğretmenlere yaptığı konuşmada: “En önemli ve feyizli görevimiz millî eğitim işlerimizdir. Eğitim işlerinde kesinlikle muzaffer olmalıyız. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur. " demiştir.
Bu ülkenin kurtarıcısı Atatürk, 23 Nisan 1920'de BMM'ni açmasından tam on iki gün sonra 5 Mayıs 1920'de Maarif Vekilliğini kurarak kurtuluşun ancak eğitimle olacağını göstermiştir. Eskişehir-Kütahya Savaşları'nda Türk Ordusu'nun yenilmesi sonucu Yunan askerlerinin Polatlı önlerine geldiği, top seslerinin Ankara'da duyulduğu sırada Atatürk, Maarif Kongresi düzenlemiştir. Bir ölüm kalım savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi devam ederken Atatürk, iki yüz elli kadar kadınlı erkekli öğretmeni Ankara'da toplamıştır. Dünyaya verilen mesaj belliydi, Türk Ordusu savaşıyordu. Atatürk, "Biz bu savaşı kazanacağız ve devleti kuracağız" diyordu. Türk Ordusunun kanla canla kurduğu bu devletin kazanımlarını da eğitim ile yani eğitim ordusu ile Türk milletine vereceğiz... İşte dünyaya gösterilen bu idi. Kafasında sıcak savaşı kazanan Atatürk, eğitim alanındaki savaşına hazırlanıyordu.
Eğitim alanındaki savaş ancak "irfan ordusu" ile kazanılabilirdi. "Bir millet ilim, anlayış ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin devamlı sonuçlar vermesi ancak irfan (bilmek, anlamak) ordusuyla geçerlidir. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun kazançları ölüdür." diyen Atatürk, Türk İstiklal Savaşı süresince öğretmenleri savaşa dahil etmemiş cephe gerisindeki savaşta öğretmenlerden yararlanmıştır. Bursa, Kütahya, Eskişehir, İstanbul, Samsun, Adana... gittiği her yerde özellikle öğretmenlerle temas kurmuş ve onlarla toplantılar yapmıştır.
Atatürk, öğretmenleri "nur ocaklarını temsil eden yüksek kişiler" olarak kabul ediyordu. Ulu Önder'in öğretmenlerden en önemli isteği Türk çocuklarının iyi yetiştirilmesi idi. Çocukların yetiştirilmesi konusunda kılavuz bilim ve fen olacaktı. Atatürk şöyle diyordu: ”Eğitimin amacı yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, ülkede ahlaklı, cumhuriyetçi, devrimci, atılgan, olumlu, giriştiği işleri başarabilecek yetenekte, dürüst, sorgulayıcı, iradeli, yaşamda karşılaşacağı engelleri yenecek güçte, karakter sahibi genç yetiştirmektir."
"Cumhurbaşkanı olmasaydım Milli Eğitim Bakanı olurdum" diyen Atatürk, Cumhuriyet kazanımlarının anlatılmasında Türk devrimlerini halka tanıtan, yayan önderler olarak en çok öğretmenlere güvenmiştir.
20. yüzyılın en büyük filozoflarından John DEWEY, Atatürk'ün daveti üzerine 1924 yılında Türkiye'ye gelerek; Türkiye'de Öğretmenlik ve Öğretmen Yetiştirme Üzerine Görüş ve Önerilerini içeren bir rapor hazırlamıştır. Atatürk, çevresinde bulunan en birikimli, en entelektüel kişileri Maarif Vekilliğine atamıştır.
Türk Eğitim Programının temel taşı "genel cehaleti" yok etmektir". Başöğretmen Atatürk akla ve bilgiye dayalı çağdaş eğitimin, bilgisizliği (cehaleti) yeneceğine inanıyordu,
Cumhuriyetimizin kurucusu, Başöğretmen Atatürk, “Öğretmenler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” sözüyle; gelecek kuşağın yetiştirilme sorumluluğunu öğretmenlere vermiştir.
Bugün öğretmenlik sıradan bir meslek durumuna getirilmiştir. Yaratıcı, üretici olma özelliğini yitiren öğretmenler, toplumun kültürel düzeyinin somut göstergesi olmaktan uzaklaştırılmıştır.
Atatürk, öğretmenlerden ordumuzun zaferini tamamlamalarını istemiştir. Fakat sayıları bir milyonu aşan öğretmenler bu zaferi tamamlamada sınıfta kalmıştır. Benimde içinde yer aldığım eğitim camiası, “Düşlerim eğitimle gerçekleşecek” diyen Büyük Atatürk'ün hayallerinin gölgesine bile yaklaşamamıştır.