Geçtiğimiz hafta sonunda Alanya'da önemli bir toplantı yapıldı. "Akdeniz'in Ortaçağı ve Alanya" başlıklı sempozyumda, yurt içi ve dışından gelen çok sayıda bilim insanı Ortaçağ Alanya'sını her yönüyle masaya yatırdı.
Popüler diye tanımlanan, halkın yüzeysel anlamda edindiği bilgilerden ziyade daha bilimsel verilerin ve iddiaların tartışıldığı oturumlar belki de bu yüzden az kişi tarafından izlendi.
Toplantı birçok yönden çok ilginçti. Örneğin, Profesör Scott Redford’un Kale Surlarının Üstünde Yer Alan Boyalı Bezemeler" sunumu çok sayıda yeni bilgiyi içeriyordu. Redford sunumunda, surların içinde yer alan şimdiye kadar su yüzüne çıkmamış şapel benzeri yapılar ve sur üstlerindeki boyamaların niteliği ile Selçuklu'nun etkilendiği, öncülü olan uygarlıkların varlığına da dikkat çekiyordu.
Bir başka önemli isim, geçen yıl Alanya Kalesi’nin Kültür Mirasına alınması için hazırlanan dosyayı incelemeye gelen ICOMOS üyesi Belçikalı Philippe Bragard'ın Tersane üstüne verdiği tebliğ de ilginçti. Bragard 13. yüzyıl yapısı olan tersanenin, denizle ilişkisi devam eden o yüzyıldan kalma çok özgün (ünik) bir yapı olduğunu konuşmasında belirtti.
Çok yeni bilgiler de içeren bilimsel sunumların kısa zaman içinde bir kitap olarak yayımlanması Alanya Kalesi’nin Dünya Kültür Mirası’na girebilmesi için çok yararlı olacak. Sempozyumda elde edilen bilimsel veriler, Alanya Kalesi’nin bu unvanı hak ettiğini gösterir çalışmalara dayanak olacak.
Bir şehirdeki yapının kültür varlığı olarak tescillenmesi o beldenin turizmi açısından çok önemli. Hele Alanya gibi, gelen turistin niceliğinden ziyade niteliği(!) konusunda (belki de haksız yere!) yakınması olan bir şehrin, Kültür Mirasına özel önem biçen insanlarca ziyaret edilmesinin sağlanması çok daha önemli...
Ama, diyor Kültür Mirasını belgeleyenler; "Eğer o şehirde yaşayan, idarecisinden tutun da halkın kendisine kadar toplumun her kesimi bu olaya sahiplenmez, aidiyet duygusu ile benimsemezse şehre böyle bir ayrıcalık tanınmaz"... Yani diyorlar, halk tıpkı Kızılkule-Tersane geçiş projesinde olduğu gibi olaya katılır, sahiplenir ve daha önemlisi olayı iyi anlar ve her ortamda anlatırsa Kültür Mirası sanına daha çabuk kavuşulur...
"Eğer" diyorlar, limandaki kiç teknelerin çalışanları Ulaş'taki yol dayanak yapılarını müşterilerine "Bunlar Roma hamamı(!)" diye tanıtır; çarşı esnafı kendisine nasıl gidileceğini sorduğu Kale'ye "Bu depeye nasıl gidilirdi lan?!" diye sorarsa; eğer iç kaledeki teyze geleneksel Alanya dokuması yerine Çin, Hint malı ucuz giysi satarsa, oradaki esnaf turiste yalnızca yolunacak kaz diye bakarsa ve de üniversite olayına yalnızca gelir getiren bir yatırım diye yorum yapan politikacı ve dahi bilim adamı aynı bakış açısını burada da sürdürürse siz avucunuzu yalarsınız... Benden söylemesi...