Döviz var mı bozdurulacak?

DÜN sabah her zamanki gibi saat tam 06.00'da

DÜN

sabah her zamanki gibi saat tam 06.00'da "Samsung" cep telefonumun alarmıyla uyandım.

"Madame Coco" yorganımı üzerimden kaldırıp "Pierre Cardin" pijamalarımı çıkardım, "Adidas" terliklerimi giydim.

E tabi önce tıraş olmak lazım.

"Gilette" tıraş köpüğümü kafama ve yüzüme sürüp "Loccitane" tıraş bıçağımla tıraş oldum.

Son rötuşları ise "Braun" tıraş makinemle yaptım.

"Nivea" nemlendiricimi sürmeden önce e tabi bir de duş almak lazım.

Banyoya girip "Clear" şampuanımla duş aldım, ardından "Colgate" diş macunumu "Signal" diş fırçama sürüp kişisel bakım işlemini tamamladım.

Bu sırada günlük haberleri izlemek için "Sony" televizyonumu açtım, kendime az sütlü bir "Nescafe" hazırladım, Ipad'imden sosyal medyaya takıldım.

Rutin haber avı için dışarı çıkacağım, önce "Lacoste" gömleğimi, ardından "Levi's" kotumu, "Salomon" ayakkabılarımı ve "North Face" montumu giyip tam kapıdan adımımı atıyordum ki, şirket hattımın takılı olduğu "Iphone" telefonum çaldı.

Arayan, ismi bende saklı, Alanya'da restoranı ve oteli olan bir arkadaştı.

"Selamın aleyküm" dedi, "Aleyküm selam" dedim, "Kahvaltı yaptın mı birader?" diye sordu, "Henüz değil" dedim, "Şekspir'de buluşalım, oradan başka bir yere geçip çikolatalı latte içeriz, istersen Starbaks'a da uğrayıp kahve yudumlayabiliriz" dedi.

"Tamam, geliyorum. Ama ev Cikcilli'de. En fazla 15 dakika sonra oradayım" deyip "Renault" otomobilime bindim, sabah içmeden afyonum patlamaz, kendime bir "Kent" sigara yakıp arabanın "Philips" teybini açtım, Rihanna'dan hareketli bir parça dinleye dinleye "Kipa" alışveriş merkezi ile "Burger Kıng"in önünden geçip arabamı "Mc Donald's"ın önüne park ettim, oradan aylardır kapalı olan "Deyvid Piypıl"ın dibindeki "Şekspir"e giriverdim.

Baktım, beni arayan arkadaş erkenden gelmiş, "Marlboro" sigarasını tüttürürken bir yandan da "HP" dizüstü bilgisayarından borsaya girmiş, döviz kurlarına bakıyor.

"Senin araba Mercedes değil miydi? Kapının önünde göremedim, gelmediğini düşündüm" deyince tebessüm etti, "Onu yengene verdim, bak benim yeni bebek şurada duruyor" deyip, üzerlerine henüz mont verilmeyen ve üşüdüklerine üzülerek tanık olduğum bir parkomatçının, sileceğinin arasına itinayla fiş sıkıştırmaya çalıştığı son model yeni oyuncağı "BMW"sini gösterdi.

"Ben kendime Coca Cola söyledim, istersen sana da söyleyelim" dedi, "Sağ ol, gazlı içecekler bana dokunuyor" deyince, o sırada sipariş almaya gelen garsona, içine rom koymadan bir "Mojito" getirmesini rica ettim.

"Akşam arkadaşlar 'Heris Pab'a çağırdı, iki tek attım ama daha kendime gelemedim birader. Yaş ilerledi, dokunuyor artık" dedi.

Aynı anda "Cek Denyıl's" ile "Red Bull" içtiğinden, bu nedenle midesinin allak bullak olduğundan, bundan sonra sadece "Şivas" içme kararı aldığından falan söz etti.

Oteline bu yıl sadece Rus müşteri alabildiğini, terör korkusu yüzünden Avrupa pazarının çöktüğünü, otel ve restoranda işlerin hiç de umduğu gibi olmadığını, yeni arabasını da babasının atadan kalma dükkanlarından gelen kira paralarından aldığını falan anlattı.

"N'apalım birader, arabayı her sene yenilemezsen bir sürü dedikodu çıkarır bizim çevre. Bizim de kendi çapımızda bir havamız var. Milletin ağzına sakız olmayalım değil mi" dedi, hınzır bir gülümsemeyle.

Laf lafı açtı, oradan buradan sohbet ettik.

Sonra bana dönüp, "Kusura bakma, seni buraya kadar hem sohbet etmek, hem de 'Bir konuda haberimi yapabilir misin?' diye ricada bulunmak için yordum" dedi.

"Tabi ki. Haber değeri varsa yaparız, nedir konu?" dedim.

"Biliyorsun, ben milli değerlere büyük önem veririm. Dün çarşıdaki dükkanlardan birini daha kiraya verdim, kirayı da herkes gibi Euro olarak aldım. Avrupa ve Amerika'ya haddini bildirmek için dövizciye gidip bunun birazını bozduracağım ama fotoğraf çektirip sosyal medyaya koymak istemedim. Sen sanki benim haberim yokmuş gibi gelsen, ben tam dövizi bozdururken görmüş gibi yapıp fotoğraflarımı çeksen, altına da 'İşte gerçek milliyetçi işadamı' gibi bir şeyler yazsan olur mu?" dedi, ezilip büzülerek.

Mercedes'i hanıma bağışlayıp, yazın otelinde ve restoranında çalışan elemanları "İş yok" diye tazminatsız işten çıkarıp, sırf "laf söz olmasın" diye altına son model BMW çeken arkadaş, bunu söyledikten sonra Marlboro'sundan bir nefes daha çekti, vereceğim yanıta odaklandı.

"Tabi, neden olmasın" deyince keyfi bir yerine geldi ki, sormayın gitsin.

"Hemen kalkalım o halde. Öğleden sonra arkadaşlarla Tayland'a iş gezisine gideceğiz, uçağım saat 13.00'te kalkıyor" deyince apar topar kalktık.

Hesabı istedi, "Amerikan Ekspres" kredi kartıyla ödedi, cebindeki kiradan gelen Euro destesinden 1.000 Euro çıkarıp bozdurmak için diğer cebine koydu, beraber restorandan dışarı çıkıp BMW'sine bindik, en yakın dövizcinin önünde durduk, Euro'yu bozdurdu, pozunu verdi, makbuzunu aldı, vedalaştık.

Uçak kalkmadan önce, tıraş olmak için Euro'sunu bozdurup gelene beleş tıraş vaat eden bir berbere, ardından makbuzunu gösterene beleş yemek veren bir restorana gideceğini söyledi.

Gazeteye geldim, çektiğim fotoğrafa dakikalarca baktım, uzun süre güzel bir başlık aradım, sonunda "Ne mutlu Türk'üm diyene" deyip haberi yazmaya başladım.

Yazının kıssadan hissesi...

İyi ki böyle duyarlı, böylesine vatanını milletini seven milliyetçi gençlerimiz, işadamlarımız, turizmcilerimiz ve siyasetçilerimiz var.

Yoksa halimiz nice olurdu.

Gerisini varın, siz hesap edin.