Son yazılarımda, din temelli ya da ırkçı yaklaşımlara dayalı, dogmalarla beslenen marjinal yapılanmaların ne kadar bilimden ve de gerçekçilikten uzak olduğundan söz etmeye çalışmıştım.
Bugün de, kendilerini ilerici ve devrimci olarak gören, çağdaş bir arayış içinde olduklarını iddia eden, özellikle de sol çizgide top koşturduğunu sanan kesime dönük bir değerlendirmede bulunacağım.
Bugünkü gençlik, sol öğretiyi, büyük ölçüde, dünün sol düşünceyi özümlemiş beyinlerinden değil, dünün militanlarının soyut kavram ve sloganlarına dayalı ezberlerinden öğreniyor.
Hala emperyalizmden, kolektivizmden, sömürüden, proletarya diktatörlüğünden, işçi sınıfından söz etmekteler.
Bakın bir usta ne diyor: “Marks ve Engels, hiçbir zaman tarihin geleceğini çizmeyi ve gelecek sosyalist kuşakları bağlayıcı bir dizi dogma, dar kalıplar, sıralamayı düşünmediler. Manifestoda da görülen bir tarih kuramıdır. İnsanların davranış ve düşüncelerini, son çözümde hayatlarını kazanma biçimlerinin belirlediğini kabul eder. Böylece her toplumun temeli, onun ekonomik yapısıdır. Bu yüzden de tarihin itici gücü, ekonomik değişmedir. Üretim güçleri, üretim ilişkileri ve biçimi, toplumun ne yapması gerektiğini ortaya koyar”
Bence bugün hala Marksizm’den söz edenler varsa, öncelikle bu alıntıyı tekrar tekrar okuyup, bugünkü dünyada ki ve de Türkiye’de ki üretim güçleri, üretim İlişkileri ve üretim biçimlerinin ne olduğunu araştırmaları ve anlamaları gerekir.
Çok daha önemlisi, bugün en çok eleştirdikleri gericiliğe dönük tepkilerini ele alırken, kendilerinin de belli dogmalara ve tabulara dönük tapınmaya vardırdıkları gericiliğin öz eleştirisini yapmalarında yarar var.
Solculuktan söz edip dururlarken, solun bugün de en güçlü bir biçimde değerini muhafaza eden, hatta toplumun en fazla ihtiyaç duyduğu felsefi boyutunu hiç gündeme taşıyamamaları, toplumun tartışmasına açamamaları sizce de düşündürücü değil mi?
İrticadan söz ederek laik cumhuriyetin sözcülüğüne soyunanların, dogmatizmin panzehri olan materyalist felsefeye sahip çıkmamalarını anlamak mümkün mü?
Sürekli ‘Laik Türkiye Cumhuriyeti’ sloganını ağızlarından düşürmeyenlerin, ‘Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ demekten özellikle kaçınmaları, demokrasiden söz etmemeleri, hatta Cumhuriyetin 6 temel ilkesi diye ortaya konan 6 soyut kavramın içine hala demokrasiyi koymayı düşünmemeleri akıl alacak şey mi?
Çağdaşlıktan söz eden birisinin, militarizmin vesayetinde göstermelik bir parlamenter demokrasiyi, darbeleri ve darbecileri savunması mümkün mü?