Dilini, malını, paranı koru…

GAZETEMİZ Köşe Yazarlarından Sevgili Ahmet Aşık, her yazısına böyle başlar ya da böyle bitirirdi. 'Dilini, malını ve paranı koru. Yerli malı kullan. Üretken ve bilgili ol...” der ve eklerdi... 'Özgür olabilmenin en kısa...

GAZETEMİZ

Köşe Yazarlarından Sevgili Ahmet Aşık, her yazısına böyle başlar ya da böyle bitirirdi.

“Dilini, malını ve paranı koru. Yerli malı kullan. Üretken ve bilgili ol...” der ve eklerdi... “Özgür olabilmenin en kısa yolu budur.”

Ne güzel yazar, ne güzel betimler, ne güzel anlatırdı...

“Yanaşma, sığıntı olmak istemiyorsan; onurunla, gururunla ve özgürce yaşamak istiyorsan; çocuklarının/torunlarının geleceğini düşünüyorsan; dilini, malını ve paranı korumak zorundasın...”

Sevgili Aşık, artık yazmıyor. (Yazarsa da ayda yılda bir yazıyor)

* * *

Yazmak zorundasın Sevgili Aşık...

Yazmayı sürdürmelisin...

Kendine özgü o güzel üslubunla, anlatmalısın birikimlerini... öngörülerini... sezgilerini... Sarsıp silkelemelisin, küreselleşme uğruna; benliğini, onurunu, özgürlüğünü, kendi geleceğini, çocuklarının/torunlarının geleceğini satanları...

Sana bana, yorulmak, gücenmek, yılmak haram Sevgili Aşık.

Yorulmaya, darılmaya, yılmaya hakkımız yok bizim…

Çünkü önümüzde zaman da yok.

Yazacaksın...

Bıkmadan, usanmadan yazacaksın...

Hep birlikte yazacağız…

Var gücümüzle yazacağız...

Bak; paramız pul edildi, ata mülkü işletmelerimiz tek tek elden çıkarılıyor, bağırta bağırta satılıyor.

“Ulusal eğitim sistemimiz” çökertilip, ezberciliğe dayanan “ulusal öğretim sistemine” dönüştürüldü…

Hukuk sistemimiz, sistem olmaktan çıkarılıp; Tek Adamın güdümüne sokuldu.

* * *

Ses bayrağımız Türkçe, ayaklar altında pas pas yapıldı...

Turizmcilik oynuyoruz diye; tüm işyerinin adı “vıttırı vızıkça” oldu.

Dil kirliliği görülmemiş boyutlara ulaştı.

Dört bir koldan Türkçenin ırzına geçiliyor, kimsenin umurunda değil.

Bütün bunlar; senin, benim, bizim umurumuzda olmayacak da kimin umurunda olacak?...

Ben bu vıttırı vızıkça tabelaların önünden geçerken; utanıyor, eziliyor, üzülüyorum…

Kanıma dokunuyor bu tabelalar...

Geçen gün, sokağımın bakkalı önümü kesip, bana; “...şu benim dukgana cavırca bir ad gomak isteyorun, bilip de goyamadım. Sen yazıp çizeyon. Bi cavırca isim buluversen!?...” dedi.

Hayatımda yapmadığım bir şey yaptım; sövdüm adamcağıza

Düşünebiliyor musun, artık mahalle bakkalları bile Türkçe adları, banal bulup, komplekse giriyor.

* * *

Bir sivil toplum örgütü çıkıyor; Türk topraklarında, ana dili Türkçe olan esnafa, işadamlarına “işyerlerinin adı Türkçe diye” ödül vermek istiyor ancak adı öz be öz Türkçe olan işyeri bulamıyor.

Bir başka örgüt çıkıyor; “adları Türkçe olmayan işyerlerinden alış veriş yapmamayı...” öneriyor.

Yanlış anlaşılmasın sakın; bu örgütlerin bu tür eylemlerine karşı değilim, hatta onların bu tür etkinliklerini tüm kalbimle destekliyorum, ancak içine düştüğümüz, düşürüldüğümüz duruma üzülüyorum.

* * *

Zaman zaman köşe yazarlarımızla bir araya gelip, söyleşip, tartışıyoruz...

Onlara diyorum ki; “... Köşelerimizde, “genel ulusal sorunları” da (elbette) irdeleyip, yorumlayacağız da bunun bir ölçüsü olmalı...

Ulusal gazetelerin köşe yazarları, bizlere göre çok geniş olanaklara sahipler. Kabul edelim ki onlar bizlerden çok daha donanımlı.

Doğru ve sağlıklı bilgiye (bize göre) çok daha çabuk ulaşıyorlar. Doğal olarak da ulusal sorunların yorumlarını daha sağlıklı yapıyorlar.

Açıkça söylemek gerekirse, okuyucu da (zaten) bizden ziyade onlara itibar ediyor. Gelin, bizler yerel gazetelerimizde, kendi çevremizin, kendi bölgemizin sorunlarına ağırlık verelim. Eğitim gibi, çevre gibi, toplu yaşam gibi, yurt sevgisi, doğa sevgisi gibi, arkadaşlık, dostluk, insani ilişkiler gibi genel konuları işleyelim...”

Söyleşilerimiz sırasında kabul gören bu görüş, uygulamaya geldiği zaman yaşama geçirilmiyor. Varsa yoksa “ucuz kasaba siyaseti yazıları” ya da uçuk kaçık hamişli memişli “laylay lom yazıları”...

Üzülüyorum...

O nedenle yaz Sevgili Aşık...

Lütfen yaz…

Kız, sinirlen, öfkelen, gücen ama yılma...

Ben bir okurun olarak, bıraktığın boşluğu çok hissediyorum.

Hadi; “Dilini, malını, paranı koru. Yerli malı kullan. Üretken ve bilgili ol...” diye başla yazılarına…