Dejavu (*)

ALTİD'i yazdık üst üste. Alper Kutay bir yandan, ben bir yandan Alanya deyimiyle yumcalayıp durduk ALTİD'i… Haklı mıydık? Haklıydık. Kendimize göre elle tutulur gerekçelerimiz vardı. Yazıyorduk, çiziyorduk, görüntülüyorduk...

ALTİD’i yazdık üst üste.
Alper Kutay bir yandan, ben bir yandan
Alanya deyimiyle yumcalayıp durduk ALTİD’i…
Haklı mıydık?
Haklıydık. Kendimize göre elle tutulur gerekçelerimiz vardı. Yazıyorduk, çiziyorduk, görüntülüyorduk ama ALTİD’den “tık” yoktu.
Bu süreçte yanlışımız var mıydı?
Ben kendi adıma yanıtlayayım bu soruyu; evet, benim yanlışım vardı.
Neydi o yanlışım?
Hepsi yakın arkadaşım, tanışım olan ve bana bir telefonluk mesafede bulunan, her an, her saniye rahatlıkla ulaşabildiğim ALTİD yönetiminden hiçbir kimseyi aramamıştım.
Aramalı mıydım?
Evet aramalıydım.
Demeliydim ki; “X arkadaşım, bu görüntü ve gürültü kirlilikleri konularında, motosiklet terörü ve trafik kargaşaları konularında, deniz kirliliği konularında, inşaat yasaklarının delinmesi konularında… neden tepkisiz ve suskun kalıyorsunuz? Tepkiniz var da biz mi bilmiyor, biz mi duymuyoruz? Bilmiyor, duymuyorsak, hata biz de mi, sizde mi?”
Evet… Böyle demeli, böyle yapmalıydım. Aramalı, sormalıydım.
Ama yapmadım.
***
“ALTİD, ne oldu sana?” adlı yazımın yayımlandığı günün sabahı Gülçin Güner aradı.
“Sen de mi Abi?” dedi. “Sen de mi?”
Hani derler ya; bir an başım döndü, sanki flaşlar patladı sağımda solumda diye; işte öyle flaşlar patladı sağımda solumda… Beynim uyuşmaya, karıncalanmaya başladı…
Gülçin telefonda, kendini ve ALTİD’i anlatırken; ben kendi kendime sürekli, “Sen de mi Abi? Sen de mi?” diye, mırıldanıp, durdum…
Çünkü aynı olayı daha önce de yaşamıştım. Yıllar önce, aynı sitem, ya bana yöneltilmişti; ya da ben bu sitemi, bir başkasına yöneltmiştim. Sitem konusu da yine böyle bir olaydı.
Düşüne düşüne buldum sonunda.
ALÇED Başkanı olduğum dönemde, bir gazeteci arkadaşıma aynı tepkiyi ben vermiştim.
O gazeteci arkadaşım da tüm yakınlığımıza rağmen beni aramamış, doğru bilgiyi benden almamış, kendi kafasına göre kurguladıklarını köşesine taşımıştı.
O gün çok üzülmüş, çok sinirlenmiştim.
Nitekim bir hafta sonra da sağlık sorunlarımı bahane edip, ALÇED Başkanlığından istifa ettim.
Gülçin Güner’in, “Abi sen de mi?” tepkisi, beni tekrar o günlere götürdü.
Gülçin’i ve arkadaşlarını çok iyi anlıyorum; çünkü aynı şeyleri ben de yaşadım. Aynı şeyler bana da yaşatıldı.
Neyse…
***
Gülçin, siteminin devamını, “Abi, niye bir telefon açıp sormuyorsun?” diye getirdi.
Devam etti.
“Mahmutlar kumsalında, Mahmutlar Belediyesi’nin yaptığı çalışmalarla ilgili tepkilerimizi içeren yazışmalarımızı, gel göstereyim, istiyorsan fakslayım. İlgili mercilerle yaptığımız temasları anlatayım…” (Ve anlattı, temas kurdukları üst düzey yetkililerin adlarını verdi.)
Motosiklet ve trafik terörüyle ilgili tepkilerini, konuya ilişkin girişimlerini anlattı.
“Senin de bir zamanlar yaptığın otelcilik günlerini anımsa, o tarihlerde sahillerimiz böyle miydi?” dedi.
Karşılaştıkları engellerle ilgili bi dolu şey anlattı.
“Netice de biz bir derneğiz, bizim yaptırım gücümüz mü var?” dedi.
Ben de, “Siz yaptıklarınızı pazarlamasını, satmasını bilmiyorsunuz… Neden basınla daha yakın olmuyorsunuz? Neden sık sık basın toplantıları düzenlemiyorsunuz?” dedim.
Ve bin “ah” işittim.
“Yapmadığımızı mı sanıyorsun? Yapıyoruz, davet ediyoruz, bizi eleştirenlerin hiçbiri davetimize icabet etmiyor. Toplantıya, genç bir arkadaş gönderiyorlar, onun yazdığı haber de gazetelerinizin görünmeyecek sayfalarında çıkıyor…” dedi.
Ekledi.
“Ben kavgacı değilim abi… Ben masaları yumruklayan, tekmeleyenlerden değilim. Ben belediye başkanlarıyla, daire amirleriyle kavga yanlısı da değilim… Ayrıca demagog da değilim… Ben böyle eğitilmedim…” dedi.
Başka şeyler de söyledi.
Dertliydi ALTİD Başkanı, hem de çok dertli…
Söyleyecek çok daha başka şeyleri de vardı.
Yutkundu, sustu.
Ya da susmayı yeğledi.

(*) Dejavu; Yaşanılan bir olayı daha önceden de yaşamışlık veya görülen bir yeri daha önceden de görmüş olma duygusudur.