Değerli kardeşim

16 Nisan'da sandığa gideceğiz. Malum, siyasetin seviyesi yükselemediği için neyin değiştiğini bir türlü konuşamadık. Belki dikkatini çekmemiştir ama 'Neden Evet” kitapçığı yayınlandı. Hemen bir tane edindim. Okudum. İnceledim....

16

Nisan’da sandığa gideceğiz.

Malum, siyasetin seviyesi yükselemediği için neyin değiştiğini bir türlü konuşamadık.

Belki dikkatini çekmemiştir ama “Neden Evet” kitapçığı yayınlandı.

Hemen bir tane edindim. Okudum. İnceledim.

İstersen gel, birlikte konuşalım.

***

"Seçimler 4 yıldan 5 yıla çıkıyor, 5 yıllık kesintisiz iktidar geliyor" diye yazılmış.

Unutma kardeşim, 2007 yılında 5 yılda bir yapılan seçimler aynı iktidar döneminde 4 yılda bile indirilmişti.

Deniliyor ki; "Halk sürekli seçimlerle meşgul edilmeyecek."

1982 Anayasası yapıldığında seçimlerin 5 yılda bir olması konusunda Kenan Evren şöyle demişti: “Vatandaş oyunu kullandıktan sonra ikide bir sandık başına gitmesin, işine gücüne baksın.”

Bir fark görebiliyor musun?

***

Kitapçıkta diyor ki; "Cumhurbaşkanı kararname çıkarabiliyor, ama bu kanuna aykırı olamıyor, kanun olan bir konuda kendisi kararname çıkaramıyor."

Ama şimdi önemli bir fark doğuyor. Cumhurbaşkanı kararname çıkardığı bir konuda, Meclis'in yaptığı kanunu ya bekletir ve bir türlü kabul etmezse? Çıkardığı kararnameyi iptal edecek kanunu denetleme yetkisini aynı kişiye vermek doğru mudur?

***

Kitapçıkta deniliyor ki; "Cumhurbaşkanı yaptığı her işten sorumlu oluyor, her duruma karşı yargı yoluna başvurulabiliyor."

Peki, aynı kitapçık başvurulacak Yargı mercilerini Cumhurbaşkanı'nın seçtiğinden bahsediyor mu?

***

Kitapçıkta deniliyor ki; "OHAL terörle mücadeleyi hedeflediği için güveni artırıyor, vatandaş güvenli bir ortamda özgür iradesini sandığa yansıtıyor."

O zaman, daha geçen gün “Hayır” dediği için işinden çıkarılan İrfan Değirmenci gibi, OHAL KHK’leri ile işinden atılan muhalif yüzlerce akademisyen gibi, kişilerin özgür iradeleri güvence altına mı alınmış oluyor?

***

Kitapçıkta deniliyor ki; "Yargı'nın bağımsızlığı yanına tarafsızlığı kelimesini de ekliyoruz, böylece FETÖ ve benzeri yapılanmaların Yargı içinde güç kazanması engellenecektir."

Atatürk döneminde de bu kelime yoktu, İnönü'de de, Ecevit'te de, ama hiç Yargı içinde böylesine bir yapılanma yaşanmamıştı. Durum bu kadar açıkken, konuyu dolandırıp tek bir kelimeye bağlamak, tek bir kelime her şeyi çözermiş gibi yanıltıcı beyanda bulunmak doğru mu?

***

Deniliyor ki; "Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı değişiyor, ilk kez HSYK’ya TBMM üye seçiyor. Böylece Yargı'nın önemli noktalarına FETÖ benzeri yapılanmaların sızma ihtimali önleniyor."

2010 yılında "HSYK üyeleri Hakimler ve Savcılar tarafından seçilmeli, Yargı da seçimle gelmeli" diye referanduma gittiğimizi hepimiz hatırlıyoruz değil mi?

Madem bu sisteme FETÖ sızabiliyordu, neden 2010 yılında bunu böyle değiştirdiniz?

FETÖ’nün siyasi ayağı yok muydu? Ya vekiller siyasi ayağı olarak hakim ve savcıları seçseydi? Meclis'in seçebilecek olması sorunları kökten çözecek miydi?

1960 Anayasası'nda HSYK üyeleri tamamen Yargıtay ve Danıştay’dan, aralarındaki en iyi ve başarılı üyelerin seçimi ile belirleniyordu. Şimdi üyeler Cumhurbaşkanı ve Meclis tarafından belirlenecek. Yargı'ya siyasetin karıştırılması doğru mu?

***

Lafı çok fazla uzatmaya gerek yok.

Anayasamız bizlerin, ülkemizin vizyon belgesidir.

Ülkemizin dışarıya verdiği mesaj Anayasa ile belli olur.

Bugün yaşadığımız sorunlar sanki Anayasa’nın ürünüymüş gibi davranmak doğru değildir.

Sorunların çözümü basittir.

Kurucu iradeye dönerek, tam bağımsız kalkınma planını uygulayarak, yapılan özelleştirmelerden bir an önce vazgeçerek ve ülke değerlerimizi yeniden millileştirerek birçok sorunu çözmemiz mümkündür.

Yapılan değişiklikler, ülkenin ve vatandaşın sorunlarını doğrudan ilgilendirmeyen, ülkeyi yönetenlerin güç savaşından başkaca bir anlam taşımamaktadır.

Rejim değiştirilmiş olacak, seçilecek Cumhurbaşkanları halkın alacağı faydadan daha fazla fayda elde edecektir.

Oysa tek derdimiz, halkımızın daima en iyisini hak etmesidir.

Kitapçığın her sorduğumuz soruya “Hayır” dediğini hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum.