Dedem, babam ve gelecek

ANNE tarafından dedem. Onun da ataları zamanında, Osmanlı döneminde ulema sınıfı olarak Anadolu'ya yerleştirilmiş. Haliyle o dönemin az sayıda okuryazar olan ailelerin birinde büyümüş. Milli mücadele döneminde kaçanlardan değil, kurtuluşumuz...

ANNE

tarafından dedem.
Onun da ataları zamanında, Osmanlı döneminde ulema sınıfı olarak Anadolu’ya yerleştirilmiş.
Haliyle o dönemin az sayıda okuryazar olan ailelerin birinde büyümüş.
Milli mücadele döneminde kaçanlardan değil, kurtuluşumuz için yardım edenlerden olmuş.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte mal mülk şöhret peşine düşmemiş, ülkenin kalkınması için memuriyete girmiş.
Malum, okuryazar sayısı az, kalkınmak zorunda olan, savaştan yeni çıkmış bir ülkemiz var.
Milli serveti her şeyin üzerinde görmüş, memuriyetinde fazladan bir çay içmeyi bile devlete zarar saymış.
Çalışmayı ve disiplini daima benimsemiş.
Demokrat parti döneminde, CHP’nin oyunun fazla olduğu sandıkların alınarak denize döküldüğünü görmüş, engellemiş, demokrasinin savunucusu olmuş.
***
Babam.
Atatürk’ün ölümünden bir yıl sonra doğmuş.
O da okuryazar bir ailenin içinde büyümüş.
Dedem, babamdan her gün kendisine gazete okumasını istemiş.
Okuma alışkanlığını kazanmasını istemiş.
Kalkınmaya çalışan bir ülkenin ekonomik zorluklarını görmüş.
Eğitimini tamamlamak için çalışıp kendi masraflarını karşılamış.
Ülkenin sorunlarını bir vatandaşlık görevi olarak kendine dert edinmiş.
O dönemin öğrenci hareketlerinde yer almış.
“Tam Bağımsız Türkiye” idealinde bir hayat yaşamış.
Öğrencilik döneminde İstanbul’da Alanyalı Öğrenciler Derneği'nde bulunmuş.
O günün teknolojisinde arkadaşları ile birlikte 15 günde bir yayımlanan gazete çıkarmışlar.
Memleketin en önemli hocalarından hukuk dersleri alarak avukat olmuş.
80 darbesi sırasında Alanya’nın CHP İlçe Başkanlığı görevinde bulunmuş.
Darbe sonrası yapılan Anayasa’ya "Hayır" diyecek cesareti gösterebilen yüzde 8’in birisi de babam olmuş.
"Neden 'Hayır' dedin?" diye sorduğumda, “Anayasayı o dönem hazırlayan hoca, bizim üniversiteden hocamız olan Orhan Aldıkaçtı’ydı. Eğer kendi Anayasa Hukuku sınavında hazırladığı anayasa gibi bir cevap verseydim, beni kesinlikle dersten bırakırdı” demişti.
Belli ki dersini iyi dinlemiş bir öğrenciydi.
2010 yılında üst düzey Yargı kurumlarını değiştirmeye çalışan anayasa değişikliğine de 'Hayır' demişti.
***
Gelecek.
Şu an bir evladım yok, ama eğer bana “Baba, neden 'Hayır' dedin?” diye sormuş olsaydı, önce yukarıdakileri anlatırdım, daha sonra şunları söylerdim:
“Evlat, 6 bin yıldan bu yana devam eden geleneği bize aktaran büyük dedenin ve dedenin mutlaka bir bildiği var. Onlar bizden çok daha zor şartlar altında, bizim daha iyisini görmemiz için yaşadılar. Memleket meselelerini kendi meseleleri saymışlardı. Hiçbir zaman önemsiz görmediler, daima inceleyip en doğru kararı vermeye çalıştılar. Yalakalık olsun, rekabet ve yandaşlık olsun diye hiçbir duygusal amaç gütmediler, gerçeğin peşinde koştular. Tarih de onları haklı çıkardı. 12 Eylül Anayasası'nın eksiklerini her geçtiğimiz gün yaşadık. 2010 yılında referanduma “Evet” dediğimiz için 15 Temmuz’da nasıl bir darbe girişimine maruz kaldığımızı dedenle birlikte yaşadık. Bizim, birlik, beraberlik uzlaşma için, birlikte kalkınma ve itibarlı bir ülke için, her birlikte yeniden hazırlanacak, içerisinde yüzde 100’ün olduğu bir anayasa için, herkesin eğitim gördüğü konuda bağımsız ve tarafsız olarak işini en iyi şekilde yapabilmesi için, bizi darbe girişimleriyle tehdit etmeye çalışanlara gerçek cevabımızı verebilmek için, kendi çıkarları uğruna, dünyayı savaşa sürükleyen emperyalistlere karşı bazı şeyleri hatırlatmak için, aslında evlat, senin için. Bana bunu sorduğun zaman bunu gerçek vicdanımla anlatabilmek için 'Hayır' dedim."
***
Bir ricam var.
Gelin, 16 Nisan’da birlikte oy verelim.
Ben de evladıma, “Senin için ben değil hepimiz 'Hayır' dedik” diyebileyim.
Bizlerin fedakârlığı ile bu ülkenin kazandıklarını koruma ve yüceltme görevini onlara gözüm arkada kalmadan verebileyim.
Hepinize en içten saygılarımı sunuyorum.