Daha Köşk’e çıkmadan

Defalarca toplumda gerginlik istemediğimizi, daha da önemlisi devlet adamlığının gereği olarak yönetenlerin basit hesaplar uğruna toplumu germemeleri gerektiğini söylemiştik. Recep Tayyip Erdoğan yaptığı 'Balkon konuşmasında” sizlerin...

Defalarca toplumda gerginlik istemediğimizi, daha da önemlisi devlet adamlığının gereği olarak yönetenlerin basit hesaplar uğruna toplumu germemeleri gerektiğini söylemiştik.

Recep Tayyip Erdoğan yaptığı “Balkon konuşmasında” sizlerin de hatırlayacağı gibi “Herkesin Cumhurbaşkanı olacağım” dedikleri halde bu konuşmanın birkaç gün sonrası 1 Eylül’de yapılacak adli yıl açılış töreniyle ilgili olarak “Eğer Yargıtay, Baro Başkanı’nı çağırıp konuşturacaksa ben katılmam” dedi. Şimdi, hem herkesin Cumhurbaşkanı olmaktan bahsedeceksiniz, hem de bu kendinizle çelişen, dahası kendinizi yalanlayan bu talihsiz açıklamayı yapacaksınız. Böyle çelişki olamaz.

Bir soru üzerine yine “Muhalefeti bir kere iki kere çağırırım … Ondan sonra da davet edecek halimiz yok” diye cevap veriyor. Daha Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin üzerinden geçen bu kısacık zamanda bu örnekleri çoğaltmak mümkün. TBMM’de “Kadına şiddet” görüşülürken kürsüde konuşan CHP’li vekile AKP sıralarından o kadar ağır ve iğrenç laflar ve sataşmalar yapılıyor ki, bayan milletvekili bu çirkinliklere dayanamayarak “Bir size bakıyorum, bir de ayakkabıma, şeytan, çıkar suratlarına fırlat diyor” şeklindeki haklı feryadına çiçeği burnunda seçilmiş Cumhurbaşkanı “O ayakkabı sana lazım olur, atma” şeklinde laf yetiştirmeye kalkışıyor. Bunun üzerine bayan milletvekili “Eğer saat atsaydım havada kaparlardı” dedi.

Arkadaşlar eğer devlet adamı gerçekten devlet adamlığı vasıflarını taşıyorsa ya da taşımak istiyorsa lütfen biraz ağır başlı olmalıdır. Ama nerede bu balkon konuşmalarında, 2007 ve sonrasında da benzer sözleri duyduk ama sonrasında hep o sözler oracıkta yani balkonda kaldı. Acı ama bu gerçektir.

1943 yılından bu yana bütün Yargıtay, Danıştay, Adli Yıl açılışlarında Türkiye Barolar Birliği Başkanları katılmış ve konuşmalarını da yapmışlardır. Lütfen saygılı ve tahammüllü olmayı bilelim. Tansu Çiller, Başbakanlığı döneminde bir Danıştay toplantısında kürsüde konuşan konuşmacının konuşmasını beğenmeyerek salonu sessizce terkediyor, Erdoğan gibi bağırıp çağırmayı, hatta konuşmacıya alabildiğine saygısızlık yapmayı tercih etmiyor. Vicdanı olanların vicdanlarına soruyorum, ikisi de Başbakan, lütfen hangisinin yaptığı doğru bir davranıştır? TBB Başkanı Metin Feyzioğlu sadece 19 dakika fazla süre kullanmıştır ve bu süreyi kullanırken de haklı gerekçeleri vardır. Sözlerinde ne hakaret, ne de iftira vardır. Bu gibi davranışlar zaten onun asaletinde yoktur. Mayası böyle olumsuzluklarla da yoğrulmamıştır.

Sonra ne kadar sakin ve hanımefendi olan bayan milletvekili acaba bu sözleri niçin sarfetmiştir? O konuşmayı ben de dinledim. “Kameralar orayı vermiyor, AKP sıralarından bana o kadar ağır sözler söyleniyor ki siz izleyiciler duymuyorsunuz” dedi. Ya, o kadıncağıza bu sözleri söyleyenlerin uyarılması, o bayan milletvekilinden de özür dilenmesi gerekirken ortaya çıkan tabloya bakınız.

Arkadaşlar gerginlik istemiyoruz. Lütfen küçük hesaplar yapmayalım. “Huylu huyundan vazgeçmez” demiş atalarımız. Anlaşılan o ki birileri düşük katılımla da olsa seçimi kazandıkları halde alınan oy yüzdesinden rahatsız olmuşa benziyor. Çünkü bu efora, bunca imkanlara rağmen bu yüzdelik çok az. Anlaşılan o ki bu sergilenenlerin sebebi bu olsa gerek. Özellikle rica ediyoruz, bulunduğumuz konumun ağırlığını taşıyabilelim. Onun için lütfen sağduyu diyoruz.