Antalya’yı karış, karış dolaşıyoruz.
Dükkân, dükkân tarıyoruz.
Her dükkânın, işyerinin önünde ya da arkasında bir kadın var.
İşçi olarak var.
Aşçı olarak var.
İşveren olarak var.
Kadınlar ekonominin kılcal damarlarına kadar yerleşmiş durumdalar.
Antalya’da bir gazeteye gittim. İkinci kata çıktım. Üç genç bayan…
Birisi haber müdürü,
Diğeri muhabir,
Üçüncüsü de bilgisayarda sayfa düzenini yapıyor.
Memnuniyetimi ve görüşlerimi anlattım.
Bastılar mı bilmiyorum. Takip edemedim.
Ancak bu görüşümü bildirdim.
Kadınların artık patron olarak da toplumda yerlerini aldığını söyledim.
Aşağıya indim.
Apartman çıkışında bir kahve var. Baktım dört masada yirmi kişi bulunuyor.
Bütün masalara gidip kartımı vererek kendimi tanıttım. Destek istedim.
Bu sırada bir masada tek başına genç bir kadının oturmakta olduğunu gördüm.
“Nihayet, sadece erkeklere ait kahvelere kadınlar da gelmeye başladı demek” dedim.
“Ben” dedi, "müşteri değilim. Bu kahvenin işletmecisiyim”…
İşte durum budur.
Gazipaşa’dan Kaş’a kadar her yerde, her işletmede bir kadın var.
Kesinlikle söyleyebilirim ki önümüzdeki on yıl içinde bir kesinti olmazsa, kadınlar TBMM’de de en az yüzde yirmi beş ile yüzde kırk arasında, kendiliğinden, hiçbir kotaya ve özel korumaya gerek olmaksızın yerlerini alacaklar.
Cumhuriyetin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “kadın-erkek eşitliği” projesi tutmuştur.
Yeter ki önü kesilmesin.
Yeter ki Köy Enstitüleri gibi bilinçle katledilmesin!
Bu iktidarın “kadını erkekle eşit görmeyen anlayışı” bilinen bir gerçektir.
Bunun; “kadının köleliği” anlamına geldiğini tüm kadınlar biliyor.
Bu nedenle iktidarın karşısında canhıraş şekilde çalışıyorlar.
Bu seçim; “kadınlar için köle olmak ya da olmamak” arasında tercih yapmak demektir.
Bu seçimde özgürlük, eşitlik, kardeşlik bayrağı CHP’nin elindedir.
AKP hızla tükenmektedir.
Kaset komplolarıyla,
Diplomasi yanlışlarıyla,
Kabadayılık edalarıyla,
Tarihin karanlıklarında kaybolacaktır.
Alanya, Serik artık AKP’nin malı değildir.
Kadınlar, iktidarın defterini dürecektir…