Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda ayrılmaz ilkelerin hepsi vardı.
Bir yandan siyasetçiler, diğer yandan asker, hem Cumhuriyeti hem de o güzelim ilkeleri aşındırdılar.
Halkın yararınaymış gibi anlatıp kendi iktidarları için sağını solunu kopardılar.
Cumhuriyeti önce ucubeye çevirdiler, sonra şikayet eder oldular.
Güç ve iktidar hırsı gözlerini döndürdü.
Askerin silahı, siyasetçinin de partisi halkın üzerine çıktı.
Hadi askeri anladık. O silahtan başka bir şey bilmez.
Siyasetçileri anlamamız mümkün değil.
Halk için, halkın vekaleti ile güç sahibi olanlar halka rağmen bu gücü neden kötüye kullanırlar?
Demokratik Cumhuriyetin onlara sunduğu güç ve iktidarı, nasıl olur da Cumhuriyete karşı çevirirler?
Bir gün iktidardan gittiklerinde Demokratik Cumhuriyetin ayrılmaz ilkelerinin kendilerine de gerekli olduğunu bilmezler mi?
Her iktidara gelen, ilkeleri kendi istediği şekle sokarsa bir gün ortada Cumhuriyet kalmaz.
Onun yerini Irak, Afganistan ve Suriye'de olduğu gibi kaos ve karmaşa alır.
Halkın kazanımları kayıp haline gelir.
Gelecek kuşaklar yarınından emin olamaz.
O üç ülkenin vatandaşları gibi kaçacak ülke ararlar.
Sığındıkları ülkede bir çadıra ve kuru ekmeğe mahkum olurlar.
O ülke vatandaşları yüzlerine nefretle bakar.
Vatanları için savaşıp ölmeyi bilmeyenlere kimse güvenmez.
Hor ve hakir görürler.
Bu yüzden diyorum başka Türkiye yok diye.
Bu nedenle çok ama çok acele davranmalıyız.
Siyasiler, asker ve halk olarak;
Partizanlığı bir kenara bırakmalıyız.
Vatandaş odaklı düşünmeliyiz.
Önce MİLLET demeliyiz.
Önce VATAN demeliyiz.
En az onlar kadar önemli olan ve bu vatanda bu milleti bir araya getiren.
Önce DEMOKRATİK CUMHURİYET demeliyiz.
Ve kısa zamanda Cumhuriyetin ilkelerini, millet olarak ona geri vermeliyiz.