Pek tabi ki, bizim cumhuriyetimizde de noksanlıklar vardır.
Bu nedenle sahip olduğumuz demokratik cumhuriyetin kusursuz olduğunu söylemek çok da akıllıca bir söylem olmayacaktır.
Dünya üzerinde uygulanan yönetim biçimlerinin her birinde çeşitli aksamalar olması gayet normaldir.
Eğer dünyayı bizzat (haşa) Allah (CC) yönetiyor olsa idi o zaman kusursuz bir yönetimden söz edebilirdik.
Ne yazık ki dünyayı insanlar yönetiyor.
İnsanın kendisi kusursuz değil ki, icat ettikleri şeyler kusursuz olsun.
Her şeyden önce insan denilen yaratılanda ego denilen kusurlunun da kusurlusu bir duygu var.
Bu duygu bencillik demektir.
Yani kendinden başkasını düşünmeme eyleminin ta kendisidir.
Bu duygu iktidar ve güç sahiplerinde daha yoğun olarak ortaya çıkar.
Yaptıklarını vatandaş için yapıyormuş gibi söyler.
Oysa amaç kendi iktidarını pekiştirmektir.
Önce mevcut düzeni aksatır, sonra bu düzenin aksadığını, bugüne cevap vermediğini öne sürerek onu aklında olan ile değiştirmeye kalkar.
Düzende köklü değişikliklere yol açar.
Bizim cumhuriyetimizde de kusurlar olduğu doğrudur.
Fakat bunu gidermenin yolu onu ortadan kaldırmak değildir.
Görevimiz yüz yıldır halkımıza hizmet eden, bize en uygun olan rejimi yani cumhuriyeti öldürmek değil, tedavi etmek olmalıdır.
Nerede aksama varsa güncellemeli, ihtiyaçlara cevap verir hale getirmeliyiz.
Fakat, cumhuriyetin olmazsa olmazı olan ilkelere dokunmamalı, bu ilkelerin önündeki engelleri kaldırmalıyız.
Siyasi erkin görevi öncelikle budur.
Onun görevi üniter devlet yapısını koruyarak çağa uygun gelen hizmet kurumlarını yapmak ve işler hale getirmektir.
Yasama, yürütme ve yargı üçlüsünü bozmamalıdır.
Ya da hepsini birden idare etmeye kalkmamalıdır.
Bir toplumun çoğunluğunun kabul etmiş olduğu toplum sözleşmesine, yani ANAYASAYA saygı göstermelidir.
Önce kendi anayasaya uymalı, sonra vatandaşlarından bunu istemelidir.
Ortada bir sözleşme vardır ve basiretli insanlara düşen altına imza koydukları bu sözleşmeye yenisi yapılana kadar boyun eğmektir.