İNSANOĞLU
özünde bencil aynı zamanda tatmin olmak bilmeyen bir oburdur.
Kimi bu benciliğini ve oburluğunu frenleme becerisini gösterirken, kimi de çevresinin şişirmesiyle, çok daha bencilleşerek egosuna tavan yaptırıp patlatır!
Cumhurbaşkanımızın, başta parti liderliği olmak üzere, başarılı bir belediye başkanlığı ve Başbakanlık yaptığını rahatlıkla iddia edebiliriz.
Atalarımız "Allah kimseyi yanlışı savunacak kadar cahil, doğruyu inkar edecek kadar da nankör yapmasın" demiş.
Bu yaştan sonra, belli bir sorumluluk duygusu içinde, böylesine önemli gazetelerin köşelerinde ahkam keserken, ne yanlışı savunma, ne de gerçekleri inkar etme lüksüm olmadığı için, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde AK Parti'nin bu ülkeye yaptığı önemli hizmetlerini de inkar edecek değilim.
Özellikle AK Parti’de, birçok ilde ve ilçede çok başarılı hizmetler yapmaya devam eden, çağdaş beyinlere sahip, demokrat kadrolardan oluşmuş partililerin ve yerel yöneticilerin olduğunu da söylememizde yarar var.
Bana göre Erdoğan’ın on yıla yakın bir süre ortaya koyduğu bu başarılı performansını, son yıllarda, özellikle de Cumhurbaşkanı olduktan sonra ciddi ölçüde erozyona uğrattığını söylemek mümkün.
Benim eleştirim de salt Cumhurbaşkanı olduktan sonraki döneme dönük.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, tek kutuplu dünyanın tek lideri gibi davranıyor.
Dış politikası, özellikle Arap Baharı denen aslında kimi Arap ülkelerinin felaketi sürecinde ortaya konan politika, Türkiye’ye büyük zarar vermesine karşın, bu politikada hala ısrar etmesi inanılır gibi değil. Erdoğan dünyaya meydan okumakla meşgul.
Dünyada doğru dürüst güçlü bir müttefikimiz ve dostumuz kalmadı.
Batıdan giderek uzaklaşıyor, Ortadoğu bataklığının içine balıklama dalma saçmalığı içinde bocalayıp duruyoruz.
Suriye’nin içişlerine karışmayı bırakın, ülkesindeki rejime karşı çıkan muhalif güçlere açıktan destek verme saçmalığı içine girerken, Irak’ın, Mısır’ın, Libya ve Tunus’un iç işlerine karışıp, bu ülkelerde siyasi yapılar arasında tercihlerde bulunmaya kalktı.
Irak, Mısır ve Suriye’de bu anlayışını açıkça sürdürerek, bu ülkelerde taraf olduğu siyasilere karşın karşı çıktığı siyasiler ve siyasi yapılar oldu.
Bugün bu yanlış politikanın faturasını ödemekle meşgulüz.
ABD, AB ve Rusya ile papaz olduk.
Müslüman ülkelerin halklarının gözüne girebilmek için, Filistin sorununu Türkiye’nin sorunu gibi görme ve göstermeye çalışırken, İslam ülkelerinin liderlerinin tepkisini çekiyoruz.
Uluslararası ilişkilerin, karşılıklı çıkara dayandığı gerçeği yerine, dinsel tercihlerimize dayalı olarak, belli bir duygusallık içinde, ülkemize zarar veren ve verecek olan bir siyaset izliyoruz.
Kurtlar sofrasına oturmaya çalışırken, Türkiye neredeyse kurtların sofrası haline getirilmek üzere!
Terör giderek tırmanıyor.
Her gün şehit haberleriyle yıkılıyoruz.
"Siyaset olması gerekeni bilmek, olabiliri gerçekleştirmektir."
Siyasetçinin ileriye dönük öngörüsü güçlü olmalıdır.
Siyaset satranç oyununa benzer.
Bir hamle ile yetinilmez, üç beş hamle sonrasının hesabını yapabilme becerisine sahip olmak gerekir.
Bürokraside liyakat önemlidir.
Bürokrasiye siyaseti yerleştirmeye kalkarsan, çakma taraftarlara aldanır, bir sürü yanılgıyla ve de ihanetle karşı karşıya kalır, bürokrasinin oyuncağı haline gelirsin.
"Paralel yapı" diye bas bas bağırdığı yapıyı baş tacı eden Erdoğan’dı.
Bu yapı ordu içindeki geleneksel, darbeci unsurları temizliyorum derken, günahsız, hiç suçu olmayan ordu mensuplarını yargılayıp mahkum etmeye kalkarak, gerçek darbecileri de kurtarmış oldu.
Bugün de "Paralel yapı" diyerek cadı avına çıkılarak çok sayıda günahsız insanın suçlanmasından söz edilmekte.
Yargı yazboz tahtasına döndü.
PKK’nın kentleri silah deposu haline getirmesi sürecinin de bir başka yanılgının ürünü olduğunu Erdoğan kendisi itiraf ediyor.
Bu denli ciddi ve tehlikeli, maddi ve manevi yönü ağır, bu kadar fazla şehit verdiğimiz böyle bir yanılgıyı, toplum olarak anlayışla karşılamamız mümkün mü?