“
…RİVAYET
odur ki, eski devirlerin birinde, buralara çok uzak bir kasabada, “siyaseti meslek haline getirenler”, “getirmeye çalışanlar”, “bürokratlar” ve “seçim yapmak zorunda bırakılanlar” arasında amansız bir savaş yaşanırmış. Resmi literatürde “SİYASETİ MESLEK HALİNE GETİRENLER” şu şekilde tarif edilir, tanınırmış…”***Erkek olanların, vücutlarındaki etli ama kemiksiz, sürekli hareket halinde olan iki uzvuna sahip çıkanları çok nadir bulunur.Birini tutsalar diğerini zapt edemezler, diğerine “Dur oğlum kıpraşma” deseler, öteki yerinde duramaz.Bu iki uzuvdan en az birine sahip çıkanı bile çok başarılı olur, fakat ne yapsa ve ne etse ikisini de zapt edemeyen, rezil rüsva olur.***Geneli adeta günebakan çiçeği gibidir.Güneş nereye dönerse, yani iktidar ve güç merkezi nereye kaydıysa oraya doğru meylederler.Pek çoğunun doğuştan omurgası yoktur.Minareyi çalarlar, kılıfı zaten ceptedir.***Pek çoğu mazbut aile reisi, iyi aile babası, çocuklarına kol kanat geren, eşiyle düğünlere, misafirliklere, alışveriş merkezlerine gidip yan yana mutluluk pozları veren ağır abilerdir, gelin görün ki pek çoğunun mutlaka ama mutlaka bir “yandan çarklısı” vardır.Sırf bu yüzden, WhatsApp’ı icat edene her gün dua ederler, eşi durumu çakmasın diye de “yandan çarklı”nın adını telefon rehberine “Kaportacı Ahmet”, “Perdeci Mehmet” diye kaydederler.***Siyaset anlayışlarının anayasası olarak kabul ettikleri Aziz Nesin’in ünlü “Zübük” romanındaki başkahramanın, iğfal etmeye niyetlendiği müstakbel eşine söylediği gibi, tüm yandan çarklılarını, “Seni ilk seçimde başkan/mebus karısı yapacağım” diye kandırırlar.***Bazılarının, şehrin gözden uzak semtlerinin birinde mutlaka ufak bir garsoniyeri vardır, buna mukabil, garsoniyer tutmaya cesareti olmayanların da “işini çözdüğü, misal kaçak inşaatının ruhsatını imzaladığı” garsoniyer sahibi bir müteahhit dostu mutlaka mevcuttur.***Seçim dönemlerinde en dürüst, en etliye sütlüye bulaşmayan adayın kendileri olacağını söyleyip gerçekten de rakipleri hakkında olumsuz tek kelime etmezler, bu konuda halktan artı puan toplarlar.Velhasıl kelam, aslında öyle muhteşem bir dedikodu mekanizması kurmuşlardır ki, Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels mezarından çıkıp gelse ve bunların siyasi rakipleri hakkında uyguladıkları aşağılık dedikodu sistemini görse, “Meğerse ben yıllarca komplo teorileri yerine amatör ilkokul piyesleri yazmışım da haberim yokmuş” der, oturup ağlar.***Anlayacağınız, kitlesel propagandanın “Büyük Yalan Teorisi” oluşunun kitabını yazan Goebbels’e el öptürecek, diz çöktürecek kadar başarılıdırlar.***Siyaseti meslek haline getirenler, yaşadıkları kasabada siyaseten etkili olan dini gruplarla bağlarını asla koparmazlar.Toplantı veya kermes gibi faaliyetlerine aleni bir şekilde maddi ve manevi destek verirler, bu tür etkinliklerin açılışlarında “çok mütevazı adam” postu giyip bir köşede sessizce herkesin kendilerine hayranlıkla bakmalarını dilerler.***Buna mukabil, ne hikmetse, Pazar’ları kiliseden, Cuma’ları camiden çıkmayan siyasetçi olmalarına karşın her dönem bir daha, bir daha seçim kazanırlar.***En büyük hobileri hobisizliktir.Elle tutulur, dişe dokunur hiçbir hobileri yoktur.Usta gazeteci Çetin Altan’ın, “Türk milleti hobisizlik yüzünden bunalımda” teorisinin adeta vücut bulmuş halidirler ve belki de sırf bu yüzden en büyük oyuncakları siyaset bilimidir.***Bazıları ise siyaseti bir araç olarak kullanıp insanlara hükmetmek için bu yola çıkmıştır, gelin görün ki ne zaman aday olsa hiçbir zaman seçilemezler.Bu kategoride olanlar asla bıkmazlar, bir daha aday olurlar, seçilemezler.Usanmazlar, “Yeniden adayım” derler, yine seçilemezler.***İsimleri halk arasında “Müzmin Aday”dır, bilmezler.Siyaset bir amaç değil, artık bir meslek haline gelmiştir onlar için.Her seçim döneminde yeniden bir yerlere aday olacakları bilindiği için, küçük esnaf lokantalarında, kıraathanelerde falan onlardan söz edilirken, “Duydunuz mu, bu seçimde falanca okulun filanca sınıfına başkan adayı olacakmış” denilerek mavra konusu haline getirilirler.***Bazılarının en büyük sermayeleri üç kat koyu takım elbisedir.Yıllarca televizyon ekranlarında gazete sayfalarında görüp imrendikleri büyük ağabeylerinden imaj çalıp, biri laci, biri füme, biri de siyah takım elbise edinirler.***Üzülerek söylemeliyim ki, bazıları siyasete o kadar heveslidir ki, af edersiniz ağızlarında diş yoktur, olan çürüktür, sağlam olan sigaradan sapsarı olmuştur, fakat parti teşkilat bürolarında vatan kurtarmaya bayılırlar.Evde çoluk çocuk aç mı tok mu bilmezler, belki de umursamazlar, üstte yoktur başta yoktur, ama bir umut, “Acaba böyle etkili konuşursam bir koltuk da bana verirler mi, verirler de oradan bir sıçrama yapıp ekonomik refaha kavuşabilir miyim” hayali ile yaşarlar.***Bilmezler ki, bilmem kaç yüz yıldır anlatılan Nasreddin Hoca’nın “Parayı veren düdüğü çalar” fıkrası tam da “siyaset bilimi” için üretilmiştir.Değişmez bir kainat gerçeği olan Yerçekimi Kanunu gibi “Siyasette Paran Yoksa Sen de Yoksun” yasasını bilmezler, bilen de bilmezden gelir.***(DEVAMI YARIN)