Coğrafya, kader ve sorumluluk

BİR insanın dünyaya gözlerini açtığı yer, tıpkı elindeki kâğıda ilk düşen mürekkep damlası gibidir. Silinmez, rengini ve izini bırakır.

Coğrafya, içine doğduğumuz aile, ne yazık ki seçme şansımızın olmadığı bir kader olarak karşımıza çıkar. Afrika'nın kurak topraklarında hayata tutunmaya çalışan bir çocukla, Avrupa'nın refah içindeki şehirlerinden birinde doğan bir çocuğun hayatı, daha ilk nefeslerinde bambaşka yörüngelere oturur.

Bu, sadece maddi imkanların değil, aynı zamanda düşünce yapılarının ve dünyaya bakış açılarının da bir sonucudur.

Ancak hikayemiz burada bitmez. Bizi çevreleyen şartlar, karakterimizi yoğurur. Arkadaşlarımız, gittiğimiz okullar, bizi şekillendiren öğretmenler, hepimiz hayatın gerçeklerine o ortamın sunduğu pencereden bakarız.

Bu pencere dar ve puslu olabilir ya da geniş ve aydınlık.

İşte bu noktada, birey olmanın ötesinde, içinde yaşadığımız toplumun ve devletin sorumluluğu devreye girer.

Modern bir devletin temel amacı, coğrafyanın getirdiği bu ilk eşitsizliği en aza indirmek olmalıdır. Eğitimde, hukukta, adalette ve fırsat eşitliğinde her bireyi kucaklayabilen, evrensel ahlaki değerleri ilke edinen bir sistem, insanların birbirleriyle didişmesini değil, birlikte yükselmesini sağlar.

Aksi takdirde, yani devletin bu temel sorumluluklarını yerine getiremediği durumlarda, o coğrafyada yaşayan insanlar enerjilerini hep birbirlerine yöneltirler.

Kendi hayatlarına reva görülen kötü şartların sorumlusunu sistemde değil, yanı başındaki komşusunda ararlar. Birbirlerine kin güder, düşman olurlar.

En trajik olanı ise, bu ortamı onlara layık görenlere karşı seslerini çıkaramazlar.

Konuşmaktan, fikirlerini özgürce ifade etmekten çekinen bilgeler sustukça ne yazık ki bu boşluk doldurulur.

İşte o zaman, meydan cahillere kalır. Ve en kötüsü, "cahil despotizmi" denilen o tehlikeli dönem başlar.

Bu, sadece bir avuç insanın gücü ele geçirmesi değildir.

Bu, toplumun kolektif aklının ve vicdanının susturulması, yerini hamasetin ve bilgisizliğin almasıdır.

Yaşamak, sadece nefes alıp vermek değildir.

Yaşamak, bu döngüyü fark edebilmek, fark ettiğinde harekete geçebilmek, bilginin ve vicdanın sesini kısmadan, her bireyin hakkını savunabilmektir.

Çünkü bir toplumun gerçek gücü, coğrafyasının getirdiği kaderi aşma iradesinde saklıdır.

Esen kalın...