Siyaset

CHP Alanya Meclis Üyesi Haydar Uyar'dan belediyelere yönelik operasyonlara hukuki değerlendirme

CHP Alanya Belediye Meclis Üyesi Avukat Haydar Uyar, son dönemlerde belediyelere yapılan operasyonları değerlendirerek, bu tür operasyonların hukuki açıdan nasıl olması gerektiğini açıkladı.

Uyar, özellikle güncel tutuklamalar bağlamında tutuklama tedbirinin şartları ve uygulanmasının hukuki boyutuna dikkat çekti.

TUTUKLAMA TEDBİRİNİN ŞARTLARI VE UYGULAMASI

Uyar, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)'nın 100. maddesinde düzenlenen tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için üç temel şartın aynı anda bulunması gerektiğini vurguladı:

KUVVETLİ SOMUT DELİL VARLIĞI: Tutuklama kararı verilebilmesi için suç işlendiğini gösteren somut delillerin (belge, video, görüntü gibi değişmeyen veriler) olması gerektiğini belirtti. Tanık beyanları, şikayetçi veya itirafçı beyanları gibi soyut delillerin, somut delillerle desteklenmedikçe tutuklama için yeterli olmadığını ifade etti.

TUTUKLAMA NEDENİNİN BULUNMASI: Somut delil elde edildikten sonra CMK'nın 100/2. maddesinde sayılan tutuklama nedenlerinden birinin (kaçma şüphesi veya delilleri değiştirme, gizleme, sabote etme şüphesi) olup olmadığına bakılması gerektiğini söyledi. Tutuklama nedeni yoksa somut delile rağmen tutuklama kararı verilemeyeceğini ekledi.

ORANTILILIK İLKESİ: Somut delil ve tutuklama nedeni bulunsa dahi, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama kararının orantılı olması gerektiğini dile getirdi. Uyar, özellikle alt sınırı 2 yıl ve daha aşağıda olan cezalar gerektiren suçlarda adli kontrol hükümlerinin teamül olduğunu, ancak siyasilere ve muhalif basına yönelik soruşturmalarda bu teamülün göz ardı edildiğini belirtti.

TUTUKLAMANIN SON ÇARE OLMA İLKESİ

Av. Uyar, CMK'nın 109. maddesine göre, tüm şartlar mevcut olsa ve tutuklama kararı hukuken verilebilecek durumda olsa bile, tutuklamanın son çare olması nedeniyle adli kontrol hükümleri ile yetinilebilecek durumlarda tutuklama kararı verilmemesi gerektiğini hatırlattı.

MUHALİF SİYASETÇİLERE YÖNELİK UYGULAMALAR VE YARGININ GÜVENİRLİĞİ

Uyar, son beş yılda ve özellikle siyasi gelişmelere paralel olarak adliye uygulamalarının, özellikle muhalif siyasetçilere ve basına karşı sertleştiğini savundu. Kanunda son çare olarak düzenlenen tutuklama tedbirinin neredeyse her gözaltında ilk adım olarak uygulanmaya başlandığını, somut delillerle desteklenmeyen soyut itirafçı beyanları ile seçilmiş insanların tutuklandığını ifade etti. Bu operasyonların sadece belirli bir partinin mensuplarına karşı uygulanmasının, halk nezdinde ve çağdaş ülkelerde siyasi talimatla hareket edildiği algısını oluşturduğunu dile getirdi. Uyar, kanuna, teamüllere ve içtihatlara aykırı adliye uygulamalarının yargıya ve hukuk devletine olan inancı zayıflattığını ve yargının siyasallaştığı yönünde bir görüntü verdiğini belirtti.

SUÇUN ŞAHSİLİĞİ İLKESİ VE HAKSIZ TUTUKLAMALAR

Ceza hukukundaki suçun şahsiliği ilkesinin önemine değinen Uyar, kimsenin arkadaşının, akrabasının veya ortağının işlediği suç nedeniyle sorumlu tutulamayacağını vurguladı. Manavgat Belediye Başkanı'nın başkan yardımcısının makam odasındaki görüntüler nedeniyle, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı'nın ise oğlunun ticari ilişkileri nedeniyle tutuklanmasını "garip" olarak nitelendirdi. Şüpheli durumlarda tutuklama yerine "şüpheden sanık yararlanır" ilkesinin unutulmaması gerektiğini ifade etti. Eski Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar örneğini veren Uyar, Hazinedar'ın aylarca tutuklu kalıp beraat etmesine rağmen süreçte tüm haklarını kaybettiğini belirterek, tutuklama tedbirinin peşin bir infaz veya had bildirme aracı olarak kullanılmaması gerektiğini savundu.

YARGIDA STANDARDİZASYON VE GÜVEN KAYBI

Uyar, bağımsız yargıya güvenin en önemli kriterlerinden birinin uygulamadaki standardizasyon, yani birlik ve eşitlik olduğunu ifade etti. Sadece CHP belediyelerine yönelik resen başlatılan operasyonlar ile şikayetlere rağmen iktidar partisi belediyelerine yönelik soruşturmaların başlatılamamasının, yargının belli bir standardizasyonu sağlayamadığını ve siyasallaştığı yönündeki inancı kuvvetlendirdiğini belirtti. Bu durumun yargıya olan güveni yüzde 30'lar seviyesine düşürdüğünü aktardı. Uyar, hak yiyen, rüşvet alan, devlete zarar veren kişilerin muhakkak soruşturulması ve mahkumiyetleri kesinleştiğinde cezalarını çekmesi gerektiğini, ancak uygulamada eşitlik ve birliği kaybetmiş bir yargı eliyle sadece muhalif tarafa yapılan uygulamaların halkın vicdanında karşılık bulmayacağını ve kamu düzenini sağlamayacağını sözlerine ekledi.