Suç ve ceza.
Dostoyevski’nin o unutulmaz klasik romanı değil.
Günümüzün yasalarının yetersizliğine dayalı olarak, suça uygun cezaların verilmemesi ya da verilememesi.
Cezalar caydırıcı olmalı.
Caydırıcılığı olmayan cezaların ne anlamı olabilir?
Kapkaççılara, hırsızlara doğru dürüst bir ceza verilmiyordu.
Kapkaç ülke genelinde yaygınlaşmış, halkın korkulu rüyası haline gelmişti.
Cezalar arttırıldı.
Kapkaç büyük ölçüde ülke gündeminden kalktı.
Son yıllarda hırsızlık aldı başını gidiyor.
Neredeyse her gün bir ya da birkaç hırsızlık vakasıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Herkes diken üstünde.
Hırsızlık suçunun cezası en fazla iki yıl.
Şimdi dört yıla çıkarma girişimlerinden söz ediliyor.
Bana göre bu da az.
Cezanın caydırıcı olabilmesi için çok daha fazla olmalı.
Geçmişte, hırsızlık yüz karası olarak değerlendirilir, hırsızlık yapan birisi toplumdan dışlanırdı.
Şimdi öyle mi ya!
Hırsızlık yaparken yakalananlar yargılanırken bile pişmiş kelle gibi sırıtabiliyorlar.
Kamuoyu cezaların azlığı nedeniyle hakimleri suçluyorlar.
Hakimler ne yapsın?
Hakimler yasa ne öngörüyorsa onu yerine getiriyorlar.
Sokak eylemlerine katılıp ortalığı yakıp yıkan, güvenlik güçlerine saldırmaktan bile çekinmeyen teröristlere verilen cezalar da çok az.
Herkes, bazı suçlardan dolayı yakalanan suçluların, serbest bırakılmasından şikayet ederek yargıçları suçluyorlar.
Aslında bunlar tutuksuz yargılanıyorlar.
Ama kamuoyu bundan habersiz.
Ergenekon, Balyoz ve diğer davalarla ilgili tutuklu yargılamalara gösterilen tepki nedeniyle, şimdi de bütün suçluların tutuksuz yargılanmaları söz konusu.
Hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku ya da işimize gelen hukuku desteklemeye başlarsak işte böyle saçma sapan bir hukuk anlayışına yönelir, yargıçları da zor durumda bırakırız!
Hukuka ideolojik yaklaşan bir toplumun, adil bir hukuk düzenini hayata geçirmesi mümkün değildir.