Cesaret

ÜLKEMİZİN içerisinde bulunduğu sürecin değerlendirilmesi anlamında kuşkusuz ki her vatandaşımızın söyleyecek bir çift sözü bulunduğunu hepimiz bilmekteyiz. Farklı siyasi görüşlere sahip olan bireylerin ve akabinde siyasi partilerin ileri...

ÜLKEMİZİN

içerisinde bulunduğu sürecin değerlendirilmesi anlamında kuşkusuz ki her vatandaşımızın söyleyecek bir çift sözü bulunduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Farklı siyasi görüşlere sahip olan bireylerin ve akabinde siyasi partilerin ileri sürdükleri çözüm önerilerinin kitlelerin süzgecinden geçirilerek topluma yansıtılması ve uygulanması demokratik yönetimlerin en önemli özelliğidir.

Yaşamakta olduğumuz sorunlar yelpazesinde bireylerin yaşamsal anlamda önemli gördüğü ve çözülmesi gerekliliği kanaatini oluşturan konularda, sürekli olarak siyasi hesaplar ve kaygılar neticesinde değişkenlik göstermektedir.

Anayasa ile temel nitelikleri belirlenmiş ve güvence altına alınmış olan bir ülke düşünelim.

Aynı ülkede yaşanan siyasi çalkantıların demokratik hayatın temel unsurlarını yok etmesi, siyasi iktidarların iç ve dış politikalarının salt kendi siyasi kaygılarının da ötesinde yarınlarımıza zarar vermekte olduğunu gören ve seslendiren bireylerin susturulmaya çalışılması, hukukun siyasetin elinde bir sopaya dönüşmesi günümüz Türkiye’sinin resmidir.

- Demokratik ve meşru yöntemlerle farklı siyasi partilere ait olan belediyelerin, hukuk tanımaz şekilde alelacele boşaltılması operasyonları.

- Yolsuzluğa ve rüşvete karşı meydan okuyan ve hesap soran kitlelerin tatmin edici şekilde cevaplandırılamayan sualleri.

- Kamusal alanda görevli olan bir çok bireyin yine siyasi iktidarın keyfi uygulamalarının kıskacında kalması.

- Sanatçının, sanatını icra etmesine engel olunması.

- Anayasa ve yasalar ile tanımlanmış bir çok temel hakkın siyasi iktidarın kontrol ve keyfiyetinde bulunması, bu temel hakların kullandırılmasının ise büyük bir lütuf gibi lanse edilmesi.

- Dış politika anlamında yıllardır izlenen yanlış siyasetler ve alınan kararlar neticesinde, ülkemizin savaşa girmesi ve akabinde yüreklerimizi yakan şehit haberleri.

- Ülke içerisinde yaşanan sosyal ve ekonomik bunalımlarla beraber uluslararası vizyonda doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil olduğumuz bir çok hesaplaşma ve beklentileri aynı anda sorgulayan ve çözüm arayışında olan bilinçli yurttaşlar…

Siyasi gündemimizi kapsayan tüm ulusal ve uluslararası gelişmelerle beraber bireylerin düşünsel anlamda sahibi oldukları temel değerlerin korunması mümkün müdür? Bu anlamda bireylerin eylemleri demokratik bir düzenin güvenceleri ile korunmakta mıdır ?

Kaldı ki ülkemizin geçirmekte olduğu sürecin ve değişimin hızı inkar edilemez boyuttadır.

Hazır bu düşünceleri kalem alırken sizlerle Alman Hukukçu Karl Doehring’in “Genel Devlet Kuramı” isimli eserindeki hukuka ve topluma bakışını paylaşmak istiyorum:

“…Eğer hukuk gerçeklerin altına itilirse ikinci dünya savaşından sonra çıkan pek çok silahlı çatışma karşısında, Devletler Hukukundaki kuvvet kullanma yasağının kaldırılması gerekirdi. Hıristiyanlıkta da günahı önlemek esas amaçtır ama kilise bunun hiçbir zaman mümkün olamayacağını bilir, fakat bu gerçeğe rağmen hedefe erişmek için didinir. Hukuk bilimlerinde ve Devlet Kuramında da durum böyledir. İnsan haklarının korunmasından, onların zedelenmesine her zaman engel olunamayacağı bilindiği için vaz mı geçeceğiz?”

Alman Hukukçunun bu düşünceleri şüphesiz ki toplumları oluşturan bireylerin bağımsız ve hür irade ile düşünce özgürlüğünü de beraberinde getirmektedir.

Yerel ve genel siyaset açısından temel değerlerimizin bertaraf edilmesi gerçeğinin de ötesinde daha da vahimi siyasi iktidarlar tarafından toplumların kandırılmaya çalışılmasıdır!

Bireylerin kandırılması düzmecesi bir yana…

Bir hükümetin kandırılmasının faturası ne olacaktır?

Ülkesinin kuruluş felsefesini benimseyen ve temel değerlerini özümseyen yurttaşların coğrafyasına kesilen faturanın bedelini kim ödeyecektir?

Siyasi görüş ayrılıklarının da ötesinde, sinsice beslenen ve yıllardır büyüdükçe büyüyen bir çok tehlikeye dikkat çeken aydınların, yazarların hunharca katledilmesi gerçeği de bu ülkenin acı kaderidir.

Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Ahmet Taner Kışlalı…

Cumhuriyetimizin temel değerlerine yönelik tüm saldırılara karşı tek vücut olan bilinçli bireylerin yıllardır var olan külliyattı tartışmayı bırakıp, eylemsel anlamda hareket geçmeleri gerekmektedir.

Askeri dehasını tüm dünyaya ispatlamış ve bir ulusun kurtuluşuna ışık tutmuş Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal’in ilke ve inkılapları yol haritamızı oluşturmalıdır.

Yürüyeceğimiz bu yolda günümüz demokrasinin ve insan haklarının güvence altında bulunmadığı gerçeğini görmek için herhangi bir sıfata sahip olmanın da gereği yoktur..

Köyde yaşayan ve hayatını tarımla kazanan çiftçiler...

Üniversitelerde gelecek kaygısı ile yıllarını geçiren öğrenciler...

Kamu kurumlarında çalışmakta olan devlet memurları...

Özel sektörde kapital düzeni kanıksamış patronlar...

Toplumsal yaşamda farklı gelir düzeyinde bulunan insanların aynı düzeyde siyasi yaşamda var olmaları gerekliliği ancak fiiliyatta gerçekleşemeyen bu olgu da ülkemizin yıllardır süregelen en büyük ihtiyacıdır?

Bu anlamda insanların yaşam ve geçim kaygılarının ön plana çıkması son derece doğal bir durumdur. Bu durumun beraberinde getirdiği süreç de maalesef sosyal adaletin sağlanmadığı ülkemizde yaşanmaktadır.

Hak, Hukuk, Adalet kavramlarının bileşkesi esas itibari ile de insanın özgürce yaşamasını sağlayan kazanımlardır.

Ne yazık ki, ülkemizin içerisinde bulunduğu süreçte bu kavramlar son derece ütopik ve belirsizdir. Hukukun eşit düzeyde uygulanmadığı bir sistemde hak, hukuk, adalet kavramları da elbette sorgulanacak ve gündemimizi meşgul edecektir.

Hukuka güvenin sarsılmış olduğu iktidarlar demokratik düzenin temel unsurlarına sahip olamayacağı gibi, bu düzene özlem duyan bilinçli yurttaşları da tasfiye sürecine gidecektir.

Bu noktada tekrardan karşımıza sahip olunan farklı siyasi görüşlerinde ötesinde, sahip olduğumuz temel değerlere sahip çıkılması gerçeği çıkmaktadır.

Hukukun üstün kılınmadığı ve siyasi gücün hakimiyeti altında bulunarak beslendiği bir düzende kuruluş felsefemizi oluşturan değerlerin gün be gün yok edilmesi karşısında hepimizin bir çift söz söyleme cesareti de bulunmalıdır!

Saygılarımla.