Türkiye'nin 10’uncu Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'ı, 1965'te Washington'daki ikinci basın müşavirliğim döneminde tanımıştım. İlişkilerimiz, sonra da dostluğumuz orada tartışma ve kavgayla başladı. Özal, o sırada Washington'a Türkiye Elektrik Etüt İdaresi Uzmanı olarak bir proje üzerinde müzakereler için gelmişti. Daha sonraları fasılalarla dostluğumuz devam etti. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak bana çok yardım etti. Şimdi bu girizgâhı yaptıktan sonra son günlerde gündeme gelen ‘Anadolu Federe Devleti’ ile ilgilianımı belirtmemin yeridir. Ben, o sıralarda Cumhurbaşkanı Özal'ın danışmanlığını yapıyordum. Özal'ın PKK ve Kürtler konusunda farklı düşünceleri olduğu da şahsi bir izlenimimdi. Bir gün Çankaya'daki toplantı odasının duvarında asılı olan haritayı işaret ederek, ‘Bir Kürt - Türk federasyonunun güzel olabileceğini’ söylediğinde hiç cevap vermemiştim. O da, "Sen, galiba buna pek taraftar değilsin" dedi ve bir daha bana bundan söz etmedi. Turgut Özal, PKK - Kürt konusuna ‘Barışçı çözüm’ getirmek yanlısıydı ve bunun için de Cengiz Çandar'ı Apo'ya postacı olarak gönderip, onunla uzlaşmaya teşebbüs etmişti. Yani günümüzde açılım denen garabetin tohumları, taa Özal zamanında atılmış, bol kan ve gözyaşı ile sulanarak şimdilerde yeşertilmeye başlandı.
***
Apo, 31 Haziran 1999'da idama mahkûm edildi. O gün ben, Mudanya rıhtımında televizyona vebasına, “Bu adam, eğer asılmazsa başımıza Mandela kesilecek” demiş ve bu fikrimi zamanınBaşbakanı Bülent Ecevit'e ifade etmiştim. Bunun üzerine, Ecevit bana bu adamın çelik bir konserveiçine konulacağını ve artık bir daha kımıldayamayacağını ifade etmişti. Ama sonunda Apo,konserveden taptaze çıktı ve bugün Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin muhatabı olarak karşımızdave İmralı'dan yol haritasını belirliyor, CHP'ye yön vermeye çalışıyor ve sürece katılmazsa sonunungeleceğini söylüyor. Şu işe bakın!Bebek katiline heyetin, mektupçuların, biri gidiyor, biri geliyor. Apo'nun mektubu, Kandil'e gidiyor;Kandil'in cevabı, Apo'ya geri dönüyor. Daha sonra Avrupa Birliği’ne (AB) gidiyor. Yahu, bu kadarzaman kaybına ne gerek var. İmralı'ya git gel, sonrasında Kandil'e, haydi oradan da AB'ye, tekrarİmralı'ya. Ne baş döndürücü bir trafik! Bütün bunlara ne hacet! Apo'yu Kandil'egönderemeyeceğinize göre, Karayılan'ı İmralı'da misafir edin. Görüşsünler baş başa, olsun bitsin.Sen sağ ben selamet! Zaten Karayılan Aslı kadınla Milliyet'te yaptığı röportajda, “Mektuplar yeterlideğil, telefon da olmaz” diyerek Apo'yla yüz yüze görüşmeleri gerektiğini belirtmiş. 1992'den berigörüşmemişler. Hasret kalmışlardır, bu hasretlerini gidermek lazım! Gerçi tevazu (!) göstermiş,Oslo'ya gitmedim, buraya da gitmem doğru olmaz demiş. Burada uyanıklık yapıyor, kendisiningitmemesinin nedenini güvenliğe bağlıyor ve arama durumu az olan arkadaşlar var, onlar gitsindiyor...
Hey Allah'ım! Ne günlere kaldık. Teröristin ağzına bakar olduk. Allah encamımızı hayreyleye...Daha önceki yazılarımda bugünleri işaret etmiştim. ‘Büyük Kürdistan’ emellerinin, sözün bittiği yerolduğunu söylemiştim. Şimdi, geldik o noktaya. Bölücüler, bütün taleplerini teker teker kabulettiriyorlar. Şimdi, sıra geldi anayasa yazılımına. Onda da başroldeler!Sevgili okuyucularım, bugün geldiğimiz noktayı, daha önce ‘Gaflet ve İhanetin Uzun Öyküsü’ adıylayayımlanan kitabımın, Buğra Yayınevi tarafından ‘Büyük Kürdistan Büyük İsrail’ adıyla piyasayaçıkarılan yeni baskısında etraflıca anlattım. Orada bütün gerçekleri bulacaksınız.