MÜZİK
ve insan ilişkisi nasıl kurulur, çok bilmem. Ama yanık Anadolu türkülerinin İstanbul Cihangir’den köken almadığını sezebilirim mesela! Adana’da, büyük Türk bestecisi Adnan Saygun ile köy köy dolaşarak halk ezgilerini derleyip, sonra onları klasik müziğe uyarlayan dünyaca ünlü Macar usta Bella Bartok’un çabasını da hiç kuşkusuz değerlendiririm. Klasik müziğin uyarlanabilir oluşunu, evrenselliğini anlarım…
Caz biraz farklı sanki… Afrikalı kölelerin Yeni Dünya’ya taşıdığı Blues havasından esinlendiği söylenir. Ama Batılı bando müziği enstrümanlarıyla çalınmaya başlanmış. Bir sentez müzik yani. Ve de en önemlisi 1890’lardan başlayarak New Orleans, New York gibi kentlerde yaygınlaşmış; tarlalardan çıkarak Blues ile ayrışmış.
Madem Batı’dan başladık, oradan gidelim… Gerçi kadim Anadolu topraklarında da öyledir; iç içe geçmiş gibi görünse de çağlar boyu oluşturduğu birikimi ile kent merkezleri kırsaldan ayrılır. En basitinden, şehzadelerinden saraydan uzaklaştırılıp gönderildiği Anadolu şehirleri sahip oldukları doku ile hâlâ birer kent sayılır.
Avrupa’da da öyle… Havadan bakıldığında bir şehrin etrafında onlarca küçük yerleşim, köy vardır. Oralar, kentlinin nefes almak için kaçtığı ya da yüzyıllardır oradaki toprağı işleyen, sözgelimi fırını çalıştıran yerlinin mekanıdır. Kentli çalışmak için merkeze inerken, köylü şehrin diğer nimetlerinden yararlanmak için aynı yolu dener.
Kenti kırsaldan ayıran en önemli kriter iş bölümünün farklılaşmasıdır. Mesleklerde ayrışma, uzmanlaşma vardır. Kentte daha rafine, özgün hizmetler sunulur. Çok uzun bir süreç sonunda her alanda oluşmuş bilgi birikimi, yaşamı sıradanlıktan çıkarır. Birey hem özgürleşmiş hem de kentin kendi kurallar bütünlüğü içinde yaşamaya zorlanmıştır. Dolayısıyla kentli olmak zor bir zanaattır…
Şehrimiz Alanya’ya dönersek; ne denli kent olma iddiasında olduğu konusunda pek fikrim yok. Aksine “Merkezde ne varsa kırsalda da aynısı olacak” söylemi daha yaygın. İlk bakışta kentli yaşamı kırsala taşımak gibi bir niyet sezilse de, bunu zift ve mıcır karışımından ibaret yol yapımı olduğu sonradan anlaşılıyor. Dolayısıyla caz hâlâ şehir merkezinde çalınmaya devam edilecek.
Alanya, hem tanıtım öğesi olarak hem de kökeni konusunda referans aldığı tarih bölümü açısından mehteran müziğini tercih ediyor. Savaş müziği çalan Osmanlı ordu bandosunun her Cuma akşam üstü Atatürk meydanında yaptığı gösterinin çok etkili olduğunu söylemeye gerek yok.
Alanya Caz Günleri’ni ise merkezde yaşayan yerli ve yabancı kentli dört gözle bekliyor. Dünyadaki benzer örneklerinde olduğu gibi Caz Günleri’nin Alanya tanıtımında kullanılması, son yıllarda artık çok gereksinimi duyduğumuz bir farklı turist profilini de şehre çekmek açısından çok yararlı olacaktır. Alanya yıllık aktivite takvimine girmiş müzik şöleni, her kentlinin ajandasına kaydettiği bir olası ziyaret nedenidir.
Ama bir şartla; hem Selçukluyu referans alıp, onun muhteşem yapısı önünde bu aktiviteyi gerçekleştirirsen hem de tanıtım afişindeki gitarın sapına 21. Yüzyıl ucubesi deniz fenerini koyarsan olmaz!