Çavuşoğlu ve kursakta kalan hevesler

9 TEMMUZ Pazartesi günü, yani iki gün önce, saatler 21.00'i gösterirken, Alanya'da heyecanlı bekleyiş içerisinde olan iki grup vardı. Çünkü saat 21.30'da Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni Bakanlar Kurulu'nu açıklayacaktı....

9 TEMMUZ

Pazartesi günü, yani iki gün önce, saatler 21.00'i gösterirken, Alanya’da heyecanlı bekleyiş içerisinde olan iki grup vardı.

Çünkü saat 21.30’da Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni Bakanlar Kurulu’nu açıklayacaktı.
Her iki grup da havai fişekleri ve konfetileri hazırlamış, heyecanla Ankara’dan gelecek “müjdeli” haberi bekliyorlardı.
Kimdi bu gruplar?
Az sonra açıklayacağım.
Önce biraz geçmişe gidelim.
Yıl 2001.
Recep Tayyip Erdoğan.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevi sırasında, 1999 yılında, okuduğu bir şiir yüzünden 4 ay 10 gün hapse mahkum edilmiş, “Artık muhtar bile seçilemez” denilerek siyasi kariyerinin bittiğine vurgu yapılmıştı.
Cezaevinden çıktı ve artık sadece İstanbul’da değil, ülkede de söz sahibi olunmasına, pek çok çarpıklığın değişmesi gerektiğine inanıyordu.
Geçmişten beri kader birliği yaptığı dava arkadaşlarıyla önce mensubu bulunduğu siyasi partiden koptu, ardından yeni bir siyasi oluşum içerisine girdi.
Artık geri dönülmez bir yoldaydı.
Fakat sadece inandığı ve güvendiği birkaç dava arkadaşı ile yola çıkmak imkansızdı.
Genç, başarılı, manevi değerlere önem veren pırıl pırıl isimler de bu davaya dahil edilmeliydi.
Dört bir yana haber salındı.
O sırada Ankara’da ticaret yapan, genç, başarılı, üstelik siyasetin okulunu okumuş, pek çok yabancı dile hakim 33 yaşında bir gencin ismi fısıldandı kulaklarına.
Adı Mevlüt Çavuşoğlu idi.
Ailesi Demokrat Parti geleneğinden geliyordu.
Merkez sağın dinamiklerini bilen bir fikriyat içerisinde büyümüştü.
Ankara’yı da biliyordu, Avrupa’yı da, kendi gibi Yörüklerin yaşadığı Toros Dağları’nı da.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin temellerinin atıldığı mekanlardan birine davet edildi, yüz yüze sohbetler yapıldı, yeni bir siyasi oluşum hazırlığında olunduğu ifade edildi ve kendisine de bu dava içerisinde yer verilebileceği söylendi.
“Sizinle seve seve yola çıkarım ama önce büyüklerime, en başta babama danışmam gerek” deyip, kendisini aslında hep bugünler için hazırladığını sonraları öğrendiğimiz babası Osman Çavuşoğlu’na danıştı.
Baba Çavuşoğlu, “Eğer başınızda Recep Tayyip Erdoğan varsa sonuna kadar git” dedi ve oğlunu yüreklendirdi.
Artık, 2001’de kurulan Ak Parti’nin Kurucular Kurulu Üyesi idi.
2002’de, 2007’de, 2011’de, 2015’te ve 2018’de Antalya Milletvekili oldu.
Alanya’nın gururuydu.
Bir süre sonra, tek başına iktidar olan güçlü bir partinin Genel Başkan Yardımcılığı görevi verildi, şehrin gururu ikiye katlandı.
2010’da Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin ilk “Müslüman Başkanı” seçildiği gün, aslında rüştünü ispat ettiği gün oldu.
Çünkü burnundan kıl aldırmayan, zaman zaman İslamofobik eğilimler gösteren Avrupa’nın tüm ülkelerinin oybirliği ile bu göreve seçilmişti.
Bu görev, önce Avrupa Birliği Bakanlığı’nın, ardından Dışişleri Bakanlığı’nın yolunu da açtı.
Alternatifi yoktu.
Dışişleri Bakanlığı görevi sırasında, genelde sıkıcı ofis ortamlarında görüştüğü mevkidaşlarından biri olan Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel önce Almanya’daki evine davet etti, ardından kendi elleriyle çay servisi yaparak aslında Türkiye’nin Avrupa’daki gücünü de itiraf etmiş oldu.
Çay servisi yapılırken çekilen tek bir fotoğraf karesi binlerce kelimeye bedel olmuştu.
Avrupa’da ve Ankara’da el üstünde tutulurken ne yazık ki Alanya’daki bir zümre, Türkler Mahallesi’nden çıkıp Avrupa’nın en üst düzey kurumlarının birinin başına seçilen bu Yörük çocuğunu bir türlü kabul etmek, sindirmek istemez tavırlar içerisindeydi.
Çünkü o siyaseten güçlendikçe kendileri küçülüyor, o büyüdükçe mütevazılığı da büyürken, birilerinin üzerlerindeki sahte boyalar adeta lime lime olup dökülüyordu.
Ve bugün...
Tarih bir gün “Yeni Türkiye’nin ve Başkanlık Sistemi’nin ilk Dışişleri Bakanı” diye O’nun adını yazacak.
“Doğup büyüdüğü Alanya’ya Ahmet Tokuş ve Hayri Doğan gibi Ankara’dan en çok hizmeti getiren siyasetçi” diye yazacak tarih kitapları.
Gelelim Pazartesi akşamına.
Alanya’da heyecanlı bekleyiş içerisinde olan iki grup vardı.
Her iki grup da kutlamalar için havai fişekleri, konfetileri hazırlamıştı.
Birinci grupta Mevlüt Çavuşoğlu ile gurur duyan, O’nun parmağı siyaseten nereyi gösterse oraya koşmaya hazır gerçek dava adamları ve kadınları vardı.
Ne yazık ki ikinci grupta ise “Keşke bakanlığı bitse de Alanya’da eski günlerdeki gibi at koşturabilsek” diyenler yer alıyordu.
Kazanan “yine” birinci grup oldu.
Alanya’ya hizmet geliyormuş, yıllarca Ankara’ya uzağız diye Alanya ihmal edilmiş, Antalya lobisi bizi bitirmek istiyormuş, bunların hiçbiri umurunda dahi olmayan, “Ufak olsun bizim olsun” mantığı ile Alanya’yı “idare” etmeye çalışanlar yine hüsrana uğradı.
Hevesler yine kursaklarda düğümlendi.
Sonuç olarak...
Yeni Türkiye’nin ilk Dışişleri Bakanlığı sadece size değil, Alanya’ya da hayırlı olsun Sayın Bakan’ım.
Alanya’ya uzaktan değil hep yakından “Bakan”, sorunları çözen, görev kapsamınızda olmadığı halde pek çok hizmet getirdiğiniz için de binlerce kez teşekkürler.