Buzdolabı ve kömür hükümetin doğuda yaptığı yardım paketlerini çağrıştırabilir. Dolayısıyla; gözlük ne iş, diye kafanız karışabilir. İster hakem ol, ister hakim; vicdan yoksa gözüne gözlük bir hiçtir. Amacım farklı bu üç kavramla insan aklını ön plana çıkarmak, tabi yapabilirsem!
İnsan; yaşam boyu daha rahat yaşayabilmek için çabalar, imkan ve ihtiyaçlarını buna göre düzenler. Yaptığı buluşlar hep hayatı kolaylaştırmaya yöneliktir. Bence “insanoğlunun en büyük buluşu, insanın kendisidir”. Üretilen besinlerin soğukta uzun süre korunduğunu anlayan insanın buzdolabını icat etmesi kolay ve doğal bir sonuçtur.
İzlenimcilikle başlayan; Rembrandt, Renoir, Rubens gibi ressamlarla ifadesini bulan “dikkat ve görme eylemi” bilim adamlarının ilgisini çekmiştir. Gözün yapısındaki sırların açığa çıkışında bu ressamların önemli katkısı vardır. Görüntünün odak noktası olan retinanın üstüne düşmemesinden doğan göz kusurlarını merceklerle çözmesi, insan aklının ve bilgi birikiminin sonucudur.
Fotoğraf makinelerinin çalışma biçimi gözle aynıdır. Retina yerine odak noktası ışığa duyarlı gümüş bromürle kaplı film sayesinde görüntüler sabitlenebilmektedir. Teleskop ve mikroskopların gelişmesiyle sonsuz gibi uzaklıklarda ve sonsuz gibi derinliklerde saklı gizler açığa çıkmaktadır.
Sindirim sistemini öğrenmemiş insanoğlunun buhar kazanlarını ve de elektriği bulması diyalektik olarak mümkün değildir. Midede sindirilen besinlerin enerji olarak kana karışmasıyla, kazanlarda yakılan yakıtların (kömür, petrol, odun vs) buhar basıncıyla hareket enerjisine dönüştürülmesi benzer eylemdir.
Enerjinin açığa çıkması, mutlak organik bir maddenin (canlıdan arta kalan) yakılmasıyla mümkündür. Vahdet_i Vücut’çuların od’a (ateş) düşmeleri, yanmaları; düşünce olarak doğayla iç içe olduklarının kanıtıdır. Hallacı Mansur’un enel hakkım (ben Allah’ım) deyişi de bu düşünceyi destekliyor. Tasavvuf veya felsefenin bilimle kesiştiği tek nokta “yanma” olayıdır.
“Tanrının varlığı veya yokluğu eğer kanıtlanırsa, bu ancak insan vücudundaki tüm sırlar açığa çıktığında gerçekleşecek” diyenler de var. Ve tek gerçek topraktan gelip toprağa dönmektir. Azot ve karbon çevrimini iyi bilmeyen felsefecilerin felsefeden, din adamlarının dinden, bilimle uğraşanların da bilimden bahsetmeye hakları yoktur.
“Bilim adamı Temel meslektaşı Dursun’a “değişimi” açıklar;
Bir gün yaşlanıp öleceksin, vücudunuz değişip toprağa karışacak, topraktaki maddeler çayır çimene dönüşecek, büyükbaş hayvanlar otları yiyip et ve süt üretecek, işe yaramayan atıklarını öbek öbek sağa sola bırakacaklar. İster misiniz o öbeklere bakıp Dursun ne kadar değişmiş! diyeyim”.
“Bilim adamı Dursun Temel’e “değişmezliği” şöyle anlatır.
Allah gecinden versin ama, ölümlü bir meslektaşım olarak, aynı değişim serüveni sizin de başına gelebilir. İster misiniz, aynı öbeklere bakıp, benim can dostum ne kadar da değişmemiş! diyeyim”.
Bu da benim yorumum; “hayat zahiri bir görüntüdür” sözü sanırım Spinoza’ya ait. Aynaya bakıp kendini görmeye çalışan; ineğin dışkısında kendini göremez.