GENELKURMAY
Başkanlığı'nın, Hakkari Dağlıca'da çıkan çatışmada şehit düşen askerlerimizin sayısını saatler sonra açıklamasının hemen ardından, aynı zamanda Facebook'ta da arkadaş olduğum bir dostum, "İzleyin, birazdan ağlayacak" diye oldukça kısa bir not yazıp paylaşmış.
Takipçilerinin bu paylaşımın altına yazdıklarını okuyunca hem üzüldüm, hem de sevindim.
***
Üzüldüm, artık bu tür paylaşımlarda hiç kimse "Kimden söz ediyorsun?" demiyor, çünkü herkes kim olduğunu çok iyi biliyor.
Sevindim, çünkü isim vermeden malumun ilan edilmesinden dolayı bu tür paylaşımlar, ne kadar sivri dilli olursa olsun yasal bir takibe girmiyor.
***
Neyse, bugünkü konumuz bu değil.
Biliyorsunuz, önce 8 Ağustos günü Mardin'in Midyat ilçesinden Polis Memuru Abdullah Ümit Sercan'ın, ardından 3 Eylül'de bu kez Mardin'in Dargeçit ilçesinden Polis Amiri İbrahim Halil Aksoy'un şahadet haberleri adeta kor gibi düştü Alanya'ya.
Abdullah Ümit Sercan ile başlayıp İbrahim Halil Aksoy ile devam eden cenaze törenlerinde milli duygular adeta tavan yaptı, Alanya'da terör örgütü destekçisi ve sempatizanı görmek istemeyen binlerce genç sokaklara sığmadı.
İlk şehit haberinde, teröre örtülü destek verdiği iddiasıyla HDP'nin ilçe teşkilatı binasındaki tabelası indirildi, ikinci şehit haberinde ise gençler akşamları Hal Kavşağı'nda buluşarak terörü lanetlemek için şehidin Kızlarpınarı Mahallesi Alanya Otogarı girişindeki evine kadar yürüdü.
Başta, kuruluş aşamasını tamamlamak ve ofis açmak için gün sayan "Alanya Birlik Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği" üyeleri olmak üzere Ülkü Ocakları, Ülkücü İşçiler Derneği ve Alanya Alperen Ocakları gibi sivil toplum kuruluşlarının desteklediği bu yürüyüşler bir süre daha devam edecek gibi gözüküyor.
Ancak kişisel görüşüm, bu iş sadece yürüyüşle sınırlı kalmamalı.
***
Örnekse...
Mardin Valiliği'nin her iki şehit polis memuru için başlattığı yardım kampanyasına Alanya Ticaret ve Sanayi Odası (ALTSO) Başkanı Mehmet Şahin'in 10 bin TL bağışta bulunması gibi...
Örnekse...
Geçtiğimiz ay Alanya'da açılışı yapılan Barış Manço Okulları'nın, aralarında iki polis memurunun da yer aldığı şehit ve gazi çocuklarını ücretsiz okutacağını açıklaması gibi...
Dişe dokunur, gözle görülür ve elle tutulur destekler de verilmesi gerekir.
***
Çünkü...
Taziyeler birkaç gün sonra bitecek.
Lacivert takım elbiseli ve kravatlı siyaset ve bürokrasi adamlarının "Yanınızdayız" sözleri bir süre sonra hükmünü yitirecek.
Ve şehit anneleri, şehit eşleri ve en önemlisi şehit çocukları acılarıyla baş başa kalacak.
"Eve ekmek getiren" evin direği bizlerin huzuru için görev yaptığı sırada şehit düştüğü için de bir süre sonra gerçek hayatla yüzleşme safhası başlayacak.
Belki bu satırlarımdan dolayı rahatsızlık duyacaklar, "Keşke yazmasaydın" diyecekler ama yazmak zorundayım, çünkü az sonra yazacaklarımı sizlere başka türlü duyurma şansım, şansımız yok.
***
Şehit Polis Amiri İbrahim Halil Aksoy'un 12 yaşındaki Mehmet'i ve 5 yaşındaki Cengizhan'ı, yine Şehit Polis Memuru Abdullah Ümit Sercan'ın 20 günlük evladı artık annelerine olduğu kadar bizlere de emanet.
***
Başta, bu duyarlı yaklaşımından ötürü hem ALTSO Başkanı Mehmet Şahin'e hem de Barış Manço Okulları yöneticilerine teşekkür ederim ama bu kampanya yeterli mi?
Elbette yetmez.
Dün duydum ki, kuruluş aşaması için bir iki formalitesi kalan "Alanya Birlik Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği" yöneticileri iki şehit polis memuru için apayrı bir kampanya başlatıyormuş.
Özellikle şehrin ileri gelen otelcilerinden, çarşıda dükkanı olan Alanyalılardan ve çarşı merkezindeki butik, derici tarzı dükkanlardan şehit iki polis memurunun ailesi için başlatılan kampanyaya bizzat destek istenecekmiş.
***
Öyle az buz da değil, tamamen yasal ve makbuzlu olacak bu dev kampanyaya katkıda bulunanların isimleri açıklanıp teşekkür edilecekmiş.
(Kampanyaya destek vermeyenlerin de isimleri açıklanacak mı, onu bilemiyorum.)
Ama bildiğim bir şey varsa, Alanya'nın gençleri toplumsal olaylarda sadece yürümüyor, böylesine önemli ve hassas kampanyalarda, görüldüğü gibi yine en önde koşuyor.
Ne diyelim, Allah yar ve yardımcıları olsun.