Birinci Dünya Savaşı Osmanlı için kaçınılmazdı

Bu konuda muhtelif görüşler senelerdir ortaya atılmıştır. İşin hakikati Osmanlı'nın savaşa girip girmemek gibi bir lüksü yoktu. Zaten savaşın çıkma sebeplerinin başında İttifak devletlerinin yıkılmasını bekledikleri Osmanlı...

Bu konuda muhtelif görüşler senelerdir ortaya atılmıştır.
İşin hakikati Osmanlı'nın savaşa girip girmemek gibi bir lüksü yoktu. Zaten savaşın çıkma sebeplerinin
başında İttifak devletlerinin yıkılmasını bekledikleri Osmanlı Devleti'nin parçalanması ve bölüşülmesi unsuru yatıyordu. Bunun somut göstergesi ise 1914 ilkbaharında Talat Paşa Ruslara ittifak çağrısında bulunur. Geri çevrilir. Cemal Paşa aynı muameleye Fransa ve İngiltere tarafından maruz kalır. Sebep ise net ve basittir: Osmanlı'yı yeryüzünden yok edip ganimeti paylaşmak.
Zaten biraz geriye dönüp bakarsak:
A) İngiltere 1908 senesinde İstanbul'un ve Boğazların Çarlık Rusyasına verilme zamanının geldiğini açıkça ifade etmişti.
B) İtilaf Devletleri Osmanlı topraklarını da içine alan bağımsız bir Ermeni devleti kurma kararını vermişti.
C) İngilizlerin korkulu rüyası Almanların bölgedeki ticari gücünün kendilerini tehdit edecek seviyelere gelmeye başlamış olması idi.
Almanlar Osmanlı topraklarına yerleşip İngilizleri ticari alanda geçip İngiliz sömürgelerindeki hakimiyeti tehdit edeceği korkusu ciddi bir İngiliz kabusu halini almıştı. İngiltere'nin çok güçlü bir donanması olmasına rağmen güçlü bir kara ordusu yoktu. Bunu telafi edebilmek için İngilizler 1914'de İngiltere Çarlık Rusyası ile gizli bir anlaşma yaptı: Amaç Rus kara ordusunu yanına çekerek Almanya ve Osmanlı'ya karşı kullanmaktı.
Ruslar, İngiltere'ye bayıldıkları için savaşa girmeyeceklerine göre bir bedel ödenecekti.
BU BEDEL İSE İSTANBUL VE BOĞAZLARDI
Bunu önlemek için hem sağlam bir hazineye hem de kuvvetli bir orduya ihtiyaç vardı. Hazine iflas etmiş, ordu ise Balkan Savaşı hezimetinden yeni çıkmıştı. Seçenek gayet nettir: Ya oturup parçalanmayı beklemek veya bir kuvvetli müttefik bulmaktır. Önlemek için tek seçenek kalmıştır, Almanya. Hala "safsatacı" amatör tarihçilerimiz, bugün bile savaşa girmemizin sebebini "Utanmadan" Enver Paşa'nın Alman hayranlığına bağlamaya bayılırlar. Enver Paşa ne padişah ne de sadrazamdır ve böyle bir kararı zaten veremez.
Tarihsel hakikat çok ama çok farklıdır. Sanıldığının tam aksine Almanya ile yapılan 2 Ağustos 1914 anlaşması büyük bir zorlukla elde edilmiştir. Keyser Wilhelm ve Alman Deniz Kuvvetleri hariç Almanya'da herkes bu anlaşmaya tamamen karşıdır. Almanlar Osmanlı'nın kendilerine bir müttefik olabileceğini bırakın, bir yük olacağını değerlendirmektedir.
Alman Büyükelçisi Von Wangenheim bile itirazını ancak Keyser'den ciddi bir azar yedikten sonra kesmiştir.
Netice olarak Rusya'ya karşı bir anlaşma imzalanmış. Almanya'dan hem elzem olan teçhizat, hem de 5 milyon
Osmanlı altını gelmiş, Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) zırhlıları Osmanlı donanmasına katılmış ve Osmanlı artık "Taraf" olmuştur.
Bu noktadan sonra Rusların doğudaki Osmanlı topraklarını ele geçirmesi stratejik bir hedef haline gelmiştir.
Mevzubahis topraklarda Rus yaşamadığı için ilhak edebilme amaçlı mazeret uydurmak lazımdı, en uygunu
"Ermeni Azınlığı Korumak" oldu. Bu amaca ulaşabilmek için Ermeni toplumunu kandırıp ikna etmek gerekiyordu.
İngiltere ve Rusya başta olmak üzere, Fransa da bir nebze katılarak, bu konudaki hünerlerini gösterip çeşitli vaatler ve kandırmacalar ile zavallı Ermeni toplumunu asırlarca sulh içinde ve itibarlı bir şekilde yaşadığı Osmanlı'ya karşı kışkırtmaya, ayaklanmaya, öldürmeye teşvik ettiler. Ermeniler ise bu durumdan dolayı ve belki kendi açılarından anlaşılabilir bir değerlendirme ile, ölmek üzere olan Osmanlı'dan bize bağımsılık gelecek diye oyuna geldiler. Halbuki mevzubahis devletler bırakın bağımsızlığı, Ermeni menfaatlerini zerre kadar kaale almayıp sırf bizim işimizi görsünler diye bakıyordu.
Osmanlı ise kendi vatandaşı olan Ermenilerle iyi münasebet içinde olmayı istiyordu. Hatta özerklik bile teklif edildi.
Belki Ermeniler açısından tercih anlaşılabilir, teklifi sırf geri çevirmekle kalmadılar 200 bin Ermeni, Rus ordusu saflarında Osmanlı'ya karşı savaşa katıldı. Özet olarak, bir tarafta can çekişen hasta adam, öbür tarafta ise "kolay" bir zafer kazanıp pastayı bölüşecek ve pastadan bir bölümünü kendilerine verecek müttefikler arasında seçim yapmak... Evdeki hesap çarşıya uymadı.
Objektif bir analiz yapılırsa, müttefiklerin Ermenileri başkaldırmaya teşvik etme stratejisinin odak noktası, Osmanlı için ise yüzyıllarca beraber yaşadığı, ticaretin bel kemiği olan bir azınlığa karşı olmak mantıksız olarak görünüyor. Amaç kilitdir.
Ermenilere olanlardan sorumlular, onları kandırıp, kullanıp, işleri kalmayınca bir köşeye atan sömürgeci Rus Çarlığı ve İngiltere'dir. Bilhassa İngiltere'nin başlattığı deniz ablukası sonucu olarak kötü beslenme ve hastalık neticesinde yüzbinlerce masum insan öldü. Bunların içinde on binlerce Osmanlı askeri de vardı. Şimdi Osmanlı suçlanıyor. Abluka koyup o bölgede yaşayan halk üstündeki muhtemel etkiler hiç mi düşünülemedi? Hiç mi görülemedi, hiç mi hesaplanamadı?
Yoksa, acaba tam aksine ve kasıtlı olarak strateji yöre halkının, din veya etnik kökeni ne olursa olsun, hastalık, açlık ve zayıf düşürme pahasına Osmanlı'yı çökertmek asıl gaye miydi?
Ermeni vatandaşlarımıza, Kürt ve Türk, Yahudi vatandaşlarımıza olanların baş sorumluları ablukacı müttefiklerdir.
Özellikle Ermenileri kandırıp, kullanıp, işleri kalmayınca bir köşeye atanlar Ruslar ve İngilizlerdir. Bütün azınlıklar asırlar boyunca barış, huzur ve sükunet içinde Osmanlı topraklarında yaşamıştır, dışarıdan gelen sahte vaatler ve baskılar müthiş bir trajedinin baş mimarı olmuştur.
Tarihi hep kazananlar yazmıştır ama 'Biraz da insaf' demek herhalde en doğal hakkımızdır.