Bir zamanlar örnek bizdik!

Atatürk öldüğünde ben 14 yaşındaydım. Şimdi 89. Ve O'nsuz geçen 75 yıl...

Atatürk öldüğünde ben 14 yaşındaydım. Şimdi 89. Ve O'nsuz geçen 75 yıl... "O"nu hep hatırlıyor, her 10 Kasım'da, acısını o günkü gibi duyuyorum...
O hayatta iken bize hiç ölmeyecekmiş gibi gelirdi... 10 Kasım sabahı, öldüğünü, Robert Kolej yemekhanesinde, bir Musevi arkadaşımızın, "babamiz öldu" diye, hıçkırarak ağlamasıyla öğrendik... Sanki dünyalarımız başımıza yıkılmıştı! Artık O'nun emanetini muhafaza etmek bize düşecekti ve hâlâ da düşüyor!
Dün, televizyonun önündeyim; kanalların kiminde, gerçek Atatürkçüler, "O"nu hatırlatmaya çalıştılar... Bazıları, âdet yerini bulsun diye beylik, alışılmış sözler söylediler. Bazı sözde aydınlar da, rahat koltuklarından -gazete ve televizyonlarda- ahkâm kestiler; "O"nun sözde zayıf taraflarını, hatalarını öne sürdüler!
***
Atatürk sevgisinin gün geçtikçe arttığını, özellikle gençler arasında, Cumhuriyetini emanet ettiği gençler arasında büyük bir hızla arttığını gözlemliyorum. Günümüzde yaşadığımız değerler yozlaşmasına, vefasızlıklara rağmen iç ve dış tehlikeler arttıkça, millet, özellikle gençler, "Atatürk'ü" arıyor ve "O"na sarılıyorlar! Bunu aldığım e-posta mesajlarından ve Atatürk hakkındaki kitapların "yok" satmasından, 29 Ekim'de Anıtkabir ziyaretinin tüm zamanların rekorunu kırmış olmasından anlıyorum!
***
Mustafa Kemal fotoğrafçı John Weimberg'i çağırarak eski "kalpaklı- bıyıklı" imajının yerini alacak fraklı fotoğrafını, bilhassa devrimini simgelemek için çektirdi! "O"nun büyüklüğü şu ki, artık "kalpaklı Mustafa Kemal"le "Fraklı Atatürk" milletin indinde, birlik! Milletin içinde Gazi Mustafa Kemal var! İleride "O"nun Türkiye'nin her yöresindeki heykellerini, okullardaki büstlerini yıksalar, Anıtkabir'i Etnoğrafya Müzesi'ne çevirseler, devlet nişanlarından adını ve T.C.'yi silseler de onu yıkamayacaklardır!
Bugünlere bakarak, bu son yıllarda neleri kaybettiğimiz daha iyi anlaşılıyor! Ve sorular; nasıl oldu da "olamaz" dediklerimiz hep oldu- oluyor? Ve bu kadar Atatürk ve ilkelerine düşman nesil nasıl türedi?
Atatürk "Hangi millet vardır ki, kalkınmasını yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planlarıyla yapsın!.." diye sormuştu? AKP iktidarı "Kopenhag Kriterlerine" göre yapmakta!
Onun yaptıklarını, dehasını, eserlerini, unutulmaz sözlerini tekrarlayacak değilim... Bu, dün inananlar ve inanmayanlar tarafından bol bol yapıldı. Atatürk döneminde Müslüman ülkeler laik ve çağdaş Atatürk Türkiye'sini örnek almışlardı. Şimdi bizim için "örnek" ne?
Atatürk ne demişti: "Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir...", "Ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!" Ve "Ne mutlu Türk'üm diyene".
++++++++++++++++++++++++
Babam başındaydı
++++++++++++++++++++++++++++
On Kasım sabahı babam, Atatürk'ün ölüm yatağının başındaydı... Babam, o tarihten sonra hiç eskisi gibi olamadı. Hayatta iken, 10 Kasım sabahları siyah elbisesini giyer, hiç konuşmadan radyodan törenleri dinlerdi... Bütün gün hiç konuşmazdı!
Atatürk ölürken, Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak ağlayarak, "Bir tarih göçüyor Kılıç" demişti... Ve hakikaten de "bir tarih göçmüştü"!
***
Aslında ben, çok mutlu bir insanım... O'nu yakından gördüm bana, aile arasındaki ismimle "Demir, gel buraya çocuk" dediğini duyar gibiyim! Ve hatta yaramazlık yaptığım için tokadını da yedim. En büyük hazinem, çalışma odamın duvarında, O'nun babamla, anamla ve evimizin bahçesinde çekilmiş fotoğrafları ortasında asılı duran, çerçeveli bir hatırası. 1937'de, Hatay bunalımı esnasında, ben 13 yaşımda iken yazdıklarımı, Atatürk elleriyle düzeltmiş.. Altına da, "Okay DK" yazmış. Yazılarımda emperyalistlere, Fransa'ya meydan okuyor ve Türklerin asla esir olamayacağını söylüyorum... Ne değişti ki? Gene soruyorum; nerde hata yaptık ve hatanın neresinden, nasıl döneceğiz? Kusura bakmayın, ben böyle, bu kadar karamsarım, çünkü O'nun "altın devrinde" yaşamış, nimetlerinden yararlanmış bir kuşağın ve O'nu yakından görmüş insanların sonuncularındanım. Ve sonra da, Dolmabahçe Sarayı'ndaki tabutunun önünden, ağlayarak geçmiş öğrencilerden biriyim! Ve şimdi, uzatmaları oynarken, kahroluyorum! Bu satırları yazmayı yeni kuşaklara karşı görev biliyorum!