Yaş yetmiş oldu.
Yaş yetmiş diye yazıya başladığım için, bazı zinaların, özellikle de yakın dostlarımın bıyık altından pis, pis güldüklerini görür gibiyim.
Keşke şu yıl mevhumu olmasaydı!
Gençlerin anlaması mümkün değil ama, benim gibi yetmişine gelmiş hatta yetmiş yaşını da aşmış, sağlıklı kişiler çok iyi bilirler ki, yaşlar rakam olarak ortaya konmasa, insan belli bir çöküntüye uğramadığı sürece yaşlandığını anlamayabilir!
Tabii ki, bugünün gençlerinin de, er geç yaşlanacaklarını akıllarına getirip, yaşlılığı ve yaşlıları hakir görmeme akılcılığını göstermelerinde yarar var.
Gençliğimizde hiç yaşlanmayacağımızı sanırdık!
İlginç, aynı zamanda komik değil mi?
Belli dönemlerde, aynaların karşısında, kendini beğenmişliğin hoşluğunda kasım kasım kasılırken, belli yaşlara gelip, yüz hatlarındaki korkunç değişimi gördükçe, aynalara küsmenin ne anlama geldiğini, suratımız kırış kırış olmaya başlayınca anlıyoruz!
Bir ömür diye diye insan ömrünün çok uzun bir dönemi kapsadığını sanıyoruz.
Bir ömür denen şey ne ki?
“Geçen seneler sanki dün gibi,
Neredeyse dün bir, bugün bir ömür bitti.”
Yaşınız ne olursa olsun, geriye dönüp bir bakın.
Geçen yıllar sanki dün gibi değil mi?
Ben yetmiş yaşımda olmama rağmen, o geçen yılları dün gibi görüyorum. Albümdeki resimlere bakıyorum.
Hepsi de çok farklı.
Gerçekte ben hangisiyim?
Dünlerdeki ben mi, yoksa bugünkü ben mi?
Anıların yaşlıların bastonu olduğu söylenir. Çok doğru. Odamızın duvarlarına gençlik resimlerimizi koyarak, geçmişe öykünerek, gençliğimizi öne çıkartma çabamızın nedeni de, yaşlanmayı kabullenemememizden kaynaklanıyor olabilir!
Fiziksel olarak sürekli gerilerken, düşünsel anlamda ilerlemenin, kendini yenilemenin ne anlama geldiğini de merak ediyorum.
En dinamik yıllarımızda, bilmediğimiz birçok konuyu bildiğimizi sanmanın aymazlığında, idealistçe ve de ahmakça, vatanı milleti kurtarmaya kalkarken, vatana ve millete ne kadar zarar verdiğimizin bile farkına varamamamızın sorumsuzluğunu ancak belli yaşa gelince anlayabiliyoruz. Tabi onu da, anlamaya çalışır, özeleştirimizi yapmaya kalkarsak kavrayabiliyoruz. Toplumda, aynı yanlışta ısrar eden beyinlerden geçilmediğini de biliyoruz!
İnsan gençliğinde, doğru, yanlış, birilerinden bir biçimde bir çok şey öğrenir.
Ama, bunların hangilerinin doğru, hangilerinin yanlış olduğunu ancak belli olgunluğa erişince anlar.
İşte, yanlışlarını anlama ve kabul etme erdemine varabilmiş insanları taktir etme yerine, onları tutarsızlıkla suçlamak kadar saçma bir şey olamaz.