Benden de fantastik hikayeler

TOPLUM olarak, fantastik hikayeleri, masalları, efsaneleri, destanları çok sevdiğimiz ortada. Geçmişte 'Van Gölü Canavarı” hikayesiyle, çok yakında da Çorum'daki

TOPLUM

olarak, fantastik hikayeleri, masalları, efsaneleri, destanları çok sevdiğimiz ortada.

Geçmişte “Van Gölü Canavarı” hikayesiyle, çok yakında da Çorum'daki "Mezarlıkta ağlayan kız” hikayesiyle epeyi vakit geçirdik.
Aslında medyanın gülü Seda Sayan bu olayı bambaşka çizgilere, meleğe, cine, periye özellikle de hayalete taşımaya çalıştıysa da, maalesef kısa sürede, bu kızcağızın kim olduğu ortaya çıktı da, saçmalıklarla dolu bu oyun bozuldu.
Aslında bu tür konulara yabancı değiliz.
Kimi savaşlarda, yatırların savaşa katılıp, ortaya koydukları katkıların hikayelerinden de söz edilip durulur.
Ülke genelinde her il ya da ilçede hatta köylerde bile, evliyaların enbiyaların yatırlarından söz edilip, bunlar ziyaret edilip dualar edilmesi normal de, kimi yatırlardan belli taleplerde bulunulması yıllardır devam edip gidiyor.
Ev isteyen mi, koca isteyen mi, çocuk isteyen mi, sınavı kazanmak isteyen mi? İsteyen isteyene.
Halbuki, bazı din adamları “Kimin Allah’ın sevgili kulu, kimin günahkar olduğunu Allah'tan başkası bilmez” dedikleri halde ülkemizde milyonlara varan evliya ve enbiyadan söz edilebilmekte.
Çok daha ilginci, Allah’la kul arasına kimse giremez denilirken, Allah’la kul arasına önüne gelen, hatta siyasetçiler bile girmeye başladı.
Her ne ise.
Biz gene asıl konumuza yani fantastik hikayemize dönelim.
Bu tür hikayeleri çocukluğumdan beri dinleyip durmama rağmen hep ilgimi çekmiş, bunlardan da esinlenmişimdir.
Hikaye bu ya.
Sahabelerden birisi seyahat ederken, koyun postuna bürünmüş yuvarlanıp duran bir çobana rastlar.
Sahabe çobana “Ne yapıyorsun” diye sorar.
Çoban “Allah’a ibadet ediyorum” der.
Sahabe nasıl ibadet edileceğini ve ibadet ederken neler okunacağını bir bir anlattıktan sonra oradan ayrılır.
Tam bir dereye gelmiş ayaklarının yarısı suya değerek geçerken, arkasından bağıran çobanın sesini duyar, geriye dönüp bir de bakar ki, çoban koyun postuna sarılı bir vaziyette, postun tüyleri suya bile değmemiş halde yuvarlanarak yanına yaklaşıp, ibadet esnasında ne okuyacağını unuttuğunu söyler.
Sahabe şaşkın bir vaziyette “Sen bildiğin gibi kıl” diyerek oradan uzaklaşır.
Bu hikayenin bana göre özeti.
Allah sizin niyetinizi bilir. Ona nasıl isterseniz öyle yalvarıp yakarın, hatta ne istiyorsanız direkt isteyin.
İkinci hikayeye gelince, o da şöyle:
Hz. Ali ile Hz. Peygamber, Hz Ali’nin namaz kılarken başka şey düşünüp düşünmeme konusunda iddiaya girerler.
Hz Ali hiçbir şey düşünmeden namaz kılacağını söyler.
Hz Muhammed de, eğer kılabilirse kendisine bir deve vereceğini söyler.
Hz Ali namazı kılıp gelir ve hiçbir şey düşünmediğini söyleyip deveyi ister.
Hz Muhammed, Hz Ali’nin kendisine ak deveyi mi, kara deveyi mi vereceğini düşündüğünü söyler.
Buradan ben, 15-16 yaşlarındayken, kendime çok güzel bir ders çıkarıp, neden namaz kılarken çok farklı şeyler düşündüğümüzün nedenini araştırıp, namazda okuduklarımızın anlamını bilmediğimizden ibadete de tam anlamıyla konsantre olamadığımızı anlayıp, önce ayetlerin anlamını, sonra da Kuran'dan başlayıp tüm dinleri derinliğine ve de tarihi süreçleri de araştırarak incelemeye çalıştım.
Sonra mı?
Son durağa oldukça yaklaşmama rağmen, aradaki aracı ve tefecilerden uzaklaşıp, Allah’a yani Yaradan’a çok daha yaklaşıp, kimi saçmalıklara da gülüp geçerek, hala dünyalı ve insan olmaya odaklanmaya çalışmakla meşgulüm.