Koca bir Ramazan ayını geride bırakmaya sayılı günler kaldı. Ramazan’ın bitecek olması nedeniyle bir hüzün çöreklenmedi de değil hani, yüreklere. Yani en azından benim tarafımdan bakıldığında durum böyle… Ramazan’ın bereketi, bolluğu ve kişide yarattığı iç huzur hiç şüphesiz çok büyük, çok başka! Bu nedenle garip bir hüzün düğümleniyor boğazımda, ona bir dahaki seneye görüşmek üzere veda ederken. Bir başka yandan mutluyum da aslında. Önümüz bayram! Hepimiz büyük bir heyecan ve coşku içerisinde bayramı karşılamaya hazırlanıyoruz. Evler temizleniyor. İkramlıklar özenle, büyük bir titizlikle ve hiçbir detay atlanmadan yapılıyor. En renkli şekerler, gofretler, drajeler, şekerli-şekersiz sakızlar ve limon kolonyası şişeleri, yeni kavrulmuş mis gibi kokan Türk kahvesi ve tabii ki bayramın vazgeçilmezlerinden olan çifte kavrulmuş lokum ve badem şekerleri… Dahası çocuklara vermek üzere hazır edilen içi para dolu işlemeli mendiller, şerbetler, börekler… Çok şükür kavuşturana modunda mutlu ve heyecanlıyız, tıpkı çocukluğumuzda olduğu gibi… Ben, kendimi bildim bileli ramazan bayramını, bir ödül olarak görürüm. Çünkü bir ay boyunca nefsimizle mücadele etmeyi, empati kurmayı, dahası sabretmeyi öğrendik ve bunu tek bir sebep için, Allah'ın rızasını kazanabilmek için, yaptık.
Her ne kadar eski bayramlar mumla aranır olsa da benim için bayramın anlamını ve güzelliğini hiç bir şey bozamaz. Bayram; bir araya gelmek, sarılıp kucaklaşmak, kırgınlıkları bir kenara bırakmaktır. Bayram; bolluktur, berekettir, paylaşmaktır. Mutluluğunuza mutluluk katmaktır. Tıpkı çocukken olduğu gibi tanıdık, tanımadık herkesle selamlaşmak; herkesle sohbet etmek demektir. Bütün günlerimizin bayram tadında geçmesi dileğiyle...