Alanya’da binlerce, on binlerce konut ürettik. Yedi düvelin insanını “barındırdık.” Te Bahreyn’den, Sibirya’dan gelenini bile konut sahibi yaptık. “Ev”lendirdik, “ev”erdik; Alanya’yı onlara “yurt” edindirdik. Ama yalnızca bizim çocuklarımızı, üniversitelilerimizi geçici de olsa “barındıramadık…”
Memleketin bereketli tarım ve orman arazilerinin canına okuduk, dağı taşı betona çevirdik. Hayır hasenat için yüzlerce cami ve okul yaptırdık ama üniversiteli gençlerimiz için barınma sorununu çözmeyi hiç düşünmedik.
Çünkü onları ta başından beri, temelde bir ekonomik girdi olarak gördük. Götürüp, yalnızca outdoor spor aktiviteleri yapılabilecek bir araziye, Kestel’in sırtlarına bıraktık. Sosyal alandan, spordan, eğitime kadar her donatının sunulacağı bir kampüs olarak tasarlanmıştı Alâaddin Keykubat Üniversitesi (ALKÜ); kampüs yalnızca oradaki otelin adı olarak kaldı…
Üniversite daha kurulmadan 2014 yılında, dün öğlen yalnızca yedi er kişinin namaz kıldığı 2000 kişilik caminin temelini attılar ama gençlerin barınması için yurt yapmayı hiç planlamadılar. Gidip saçma sapan, turist gelince kovuldukları apart otele yerleşme seçeneğini sundular öğrenciye. Eğlence ve tüketim için Alanya merkeze gelmelerini istediler ama yeterli ulaşımlarını sağlamadılar.
Oysa Alanya geçmişinde öyle değildi… Misal babam Hayate Hanım ilkokulunda birinci sınıfa başladığında daha ninemler Oba’dan taşınmamışlardı. Babam bir tanıdıklarında, Kemaloğulları’nda kaldı. Yine, babamın sınıf arkadaşı değerli yazar Pakize Türkoğlu’nun “Kızlar da Yanmaz” kitabında anlattığı gibi, Gazipaşa başta olmak üzere dışarıdan Alanya’ya gelen çocuklar zengin ailelerin yanında yatılı kaldılar.
1959 yılında Özel Işık Lisesi olarak başlayıp, 1962’de normal lise olarak yoluna devam eden eğitim yuvasında, çevre ilçe ve köylerden gelen birçok genç vardı. Liseye yakın olan evlerin, çok da sağlıklı olmayan bölümlerinde konakladılar. Restoranlarda, çay bahçesinde, pansiyonlarda çalışarak hem yaşamlarını kazandılar hem de barınmalarını sağladılar.
1960’lı yılların ikinci yarısından başlayarak, Süleyman Demirel iktidarıyla birlikte tarikat yurtları peyda oldu. Yurt kavramı artık öğrenci barınmasından çıkıp, özellikle kırsal gençliği için bir okul haline dönüşmüştü. Daha sonra malum çetenin, başka okullardaki parlak ama barınma sorunu olan gençleri kendi yurtlarında barındırma kozunu oynayarak çalma girişimleri geldi. Velhasıl siyasal İslam, maddi açıdan yetersiz Anadolu insanını barınma sorunu üstünden vuruyordu…
Bugünün sorunu elbette ki babamın çocukluğu naifliğinde değil. Kolaylıkla konut üretilebilen Alanya’da, ALKÜ yönetimi ve gerektiğinde ondan yardımını esirgemediğini söyleyen siyasi iktidar, gençlerin temel bir hak olan barınma sorununu öncelikli görmelidirler. Eğer öğrencinin, barınma gereksinimiyle de olsa bir araya gelmesini siyasi ve dini açıdan tehlikeli bulmuyorlarsa, tabii ki!